Advertisement

Av. Fuat VEZİROĞLU; TURGUT SARICA

Dün (24 Kasım) öğretmenler günüydü.
Atatürk’ün öğretmene hediyesidir.
Atatürk’ün öğretmene ne kadar değer verdiğinin de göstergesi.
***
Bir zamanlar bu ülkede şahane ve gerçek öğretmenler vardı.
Adam gibi adam, öğretmen gibi öğretmendiler.
Belli saatler içinde, sadece ders saatleri içinde değil, bütün hayatları boyunca, hayatlarının her anında, her deminde öğretmendiler.
Okulda da öğretmendiler, evde de öğretmendiler, kahvede de öğretmendiler, sokakta da öğretmendiler.
Hayatlarının her zerresi öğretmekle geçerdi.
***
24 Kasım öğretmenler günü nedeniyle, ister ilk, ister orta okulda, ister lisede olsun, bir kez daha anımsadım ve yad ettim öğretmenlerimi.
Hepsi birer değerdi.
O muhteşem, o şahane öğretmenlerden biri de yattığı yer cennet olası, nur içinde yatası öğretmenlerden biri de merhum Turgut Sarıca idi.
***
Gönendere’li Turgut Sarıca bizim Mehmetçik’te ilkokul müdürüydü. Sadece şahane bir öğretmen değil, aynı zamanda şahane bir insan, şahane bir dosttu.
Okulda biz çocukları, kahvede, yolda, sokakta büyükleri eğitiyordu.
O öğretmenler saygıya lâyıktı.
Halktan da büyük sevgi ve saygı alıyorlardı.
Rahmetli anam her hafta sonu fırın yakar, ekmek, kafes, peksemet, fırında patates ve yumurta kebabı yapardı.
Fırını açar açmaz elleri yana yana çıkardığı ilk ve en güzel ekmeği bir peşkire sarar, beni çağırır, “al bunu muallime götür” derdi.
İşte böyleydi o zamanın öğretmenleri, bunlardan biri ve en başta gelenlerden biri de Turgut Sarıca idi.
***
Turgut Sarıca hocam benim hayat yolumu çizen, kaderimi tayin eden, eşi-menendi az bulunur, yüksek vasıflı, kalbi sevgi ve şefkatle dolu gerçek bir insandı.
İlkokul mezunu olmuştum, Mağusa Ortaokulu’na devam etmek istiyordum, anam-babam da istiyordu, Turgut hocam da istiyordu, ne var ki bu isteklerin gerçekleşmesi olası değildi.
Babamın beni ortaokula gönderecek maddi olanağı yoktu.
Ya çiftçi olacaktım, ya da çoban, ya da Mağusa’ya göçerek limanda işçilik arayacaktım.
***
Turgut hoca babamı çağırarak “bu çocuğu okutacaksın, yeteneği var” dedi, babam ise “ben de isterim, ama imkânsız, çünkü param yok” dedi.
Turgut hoca benim okumamı sağlamak üzere inanılmaz bir yol icat ederek babama şunu söyledi:
– Ben sana bu çocuğu okutacak imkânları sağlamak üzere zaman kazandıracağım, sen de bu süre içinde bu imkânları temin ederek bu çocuğu okutacaksın.
Babam “nasıl yani” dedi, Turgut hoca ise şu yanıtı verdi:
– Bu çocuk ilkokul mezunu olmuştur, ama ben bunu bir sene daha okula alacak, aynı son sınıfı bir yıl daha okutacağım, sen de bu bir yıl içinde gereğini yapacaksın.
Öyle de oldu.
Ben ilkokul son sınıfı 2 sene okudum.
Bu arada rahmetli anacağım sahip olduğu tek tarlayı sattı ve ben de okudum.
***
Sevgili Turgut hocam, sen benim hayatımın mimarısın, seni her zaman rahmet ve minnetle anmaktayım, bu nabız bu bilekte attıkça da seni asla unutmayacağım.