Koronavirüs salgını pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de yıllardır yaşanan olayları ve gizlenen gerçekleri gözler önüne serdi.
Tabii ki bunları görmek için koronavirüse gerek yoktu.
Keşke, bunları daha önce görebilseydik.
Ama olmadı. Göremedik ve bugün çok zor günler yaşıyoruz. İnşallah ders alırız ve geçmişte yaşananları bir kez daha yaşamayız ve ekonomiden, sosyal ve siyasi yaşama kadar gereken tedbirleri alır ve gerekenleri de yaparız.
Koronavirüs salgını, üretime dayanmayan ekonomilerin ayakta duramayacağı gerçeğini gözler önüne serdi.
Biz de ise yıllarca üreyin geri plana itilerek , ayakları yere basmayan “öncü sektörler” yaratıldı. Bu “öncü sektörlerin” de 30 günde ne hale geldiklerini hep birlikte görüyoruz.
Üzüntü verici ama, tümü de yerlerde sürünüyor. Kolay kolay da ayağa kalkacakları yok.
Tabii ki bunda gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin ve iktidarda bulunan siyasi partilerin sorumluluğu var. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil.
Tümümüz de sorumluyuz.
Parlamentarist sistemin de ne hale geldiğini görüyoruz. Siyasi yaşamda kelimenin tam anlamıyla bir keşmekeş yaşanıyor.
Kimin eli kimin cebinde belli değil. Herşey birbirine karışmış. Yetki, icraat ve yürütmede tam bir kaos yaşanıyor.
Ve, görünen o ki Başkanlık sisteminden başka bir çıkış yolumuz da yok.
Demokrasimiz de yerlerde sürünüyor. Demokrasiyi sadece kendilerine özgü sananlar, demokrasiyi ve demokratik bütün kuralları yerle bir ediyor.
Kendilerinden başka kimseye söz hakkı yok. Küfür ve hakaret de cabası.
Siyasi partilerimizin de durumu ortada. Siyasi partilere egemen olan oligarşik klikler at koşturuyor. Tek dertleri ise bu felaket ortamından bile siyasi rant sağlamak.
Halkımız da tüm bunları görüyor ve izliyor.
Kimsenin de siyasi partilere güveni kalmadı. Bu nedenle de siyasi partilerin katılımcı bir anlayışla yeniden dizayn edilmeleri gerekir.
Çünkü bu gidişat iyi değil.
Çünkü takke düştü, kel göründü…