Ekonomik sorunların yoğunlaştığı, döviz kurlarının aşırı bir şekilde sürekli olarak tırmandığı bir gerçek.
Bunun sonucunda da ülke adeta bir yangın yerine döndü.
Geçim derdine düşen halk, ne yapacağını bilemiyor. Sanayici, turizmci, hayvancı, çiftçi, esnaf, tüm kesimler zorda.
Tedbirler alması gereken hükümet ise ortalarda yok.
Hükümetin tek söylediği ide şu;
“Ne yapalım, elimizden bir şey gelmiyor, döviz kurlarının yükselişine karşı tedbir alamıyoruz.”
Halbuki, hükümetlerin görevi sorunlara karşı tedbir almak, gerekeni yapmak. Hükümetler bunlar için var.
Ve görünen o ki; biz de hükümet yok.
***
Durum böyle olunca da provokatörler ile işbirlikçiler devreye girdi.
Bu sorunları istismar eden provokatörler iç çatışma yaratabilmek için her yolu ve yöntemi kullanıyor. Halk isyana teşvik edilirken, kaos ortamı yaratılmaya çalışılıyor.
Emperyalist güçler ile Rum’un işbirlikçilerinin yaptıkları da oldukça tehlikeli.
Bunlar da bu sorunları kullanarak, “yandık, bittik, KKTC’den vazgeçelim, Rum’la birleşelim, KKTC’den ve Türkiye’den kurtulalım” algısını yaratmaya çalışıyorlar.
Bunlar geçmişte de böyle idi.
Enosis hedefli 1963 Kanlı Noel saldırılarında, Lefkoşa’nın Türk bölgesi kuşatma altına alındığını, bu işbirlikçiler şunu söylüyorlardı;
“Türkiye gelmeyecek, en iyisi Rum’un şartlarını kabul edelim, Rum’a boyun eğelim, başka bir çaremiz yok.”
İşte, bunlar bugün de farklı bir şekilde söyleniyor. Ekonomik sorunlar olabilir, bu sorunlar her geçen gün daha da ağırlaşabilir, ama bunlar Kıbrıs Türk halkının Rum’a boyun eğmesini gerektirmez.
Eğer, Rum’a boyun eğilecekseydi, 1963-1974 döneminde gettolarda bir dilim ekmeğe muhtaç olarak yaşadığımız günlerde Rum’a boyun eğerdik.
Tabii ki, Kıbrıs Türk halkı her ne pahasına olursa olsun Rum’a boyun eğmedi ve eğmeyecek.
Bu günleri de, Anavatan Türkiye’nin yardımlarıyla atlayacağız. Yeter ki dik durmasını bilelim.
***
Ekonomik sorunların ağırlaştığı bugünlerde, diğer tarafta da Kıbrıs konusu ile ilgili müzakere sürecinin kaldığı yerden yeniden başlatılması için girişimler devam ediyor.
Annan Planı yerine dayatılan Guterres Belgesi ile Türkiye’nin garantörlüğü ile müdahale hakkının kaldırılması ve Türk askerinin Kıbrıs’tan uzaklaştırılması hedefleniyor.
Rum’un ana hedefi ise Türkiye’den kurtulmak.
Ve içimizdeki Rum işbirlikçilerinin hedefi de bu.
Rum, emperyalist güçleri arkasına alarak hedefine ulaşmaya çalışırken, içimizdeki Rum işbirlikçileri de ekonomik sorunları istismar ederek, Türkiye düşmanlığı yapıyor, halkı Türkiye’ye karşı kışkırtıyor.
Sonuçta ise ulaşılmaya çalışılan hedef aynı;
Kıbrıs Türk halkı bile Türkiye’yi karşı karşıya getirmek, çatıştırmak ve yalnızlaştırmak. Bunun sonrasında da Kıbrıs Türk halkını Rum’un azınlığı yaparak, yok etmek.
Ama , bu başarılamayacak.
Yeter ki, uyanık ve dikkatli olmaya devam edelim…