NACAK GAZETESİ- Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 36. yaşı nedeniyle Türkiye’nin ulusal kanallarından Global TV’de bir programa katılarak Kıbrıs Türk halkının mücadelesini, dününü, bugününü anlattı ve gündemin öne çıkan başlıklarını değerlendirdi.
“DEVLET SAHİBİ OLMAK”
Cumhuriyet ilan edildiğinde 10 yaşında olduğunu, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın konuşmasını dinlerken çok heyecanlandığını anlatan Kudret Özersay, Kıbrıs Türkü olmayı “gurur verici” olarak yorumladı.
Özersay, o zaman yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“Cumhuriyet Meclisi’nin önünde 10 yaşında bir çocuktum. Büyük bir heyecanı yaşadım ama ne olduğunu da tam bilmiyordum. Okuldayken öğretmenlerimizle birlikte topluca gittik Meclis’in önüne. Meclis’in önü, sokaklar insan kalabalığından geçilmiyordu. Devlet ilanından bahsetmişti öğretmenlerimiz ama ne olduğunu tam anlamamıştık. Yine de ülke için çok önemli bir şey olduğunu hissedebiliyorsunuz. Büyük bir enerji ve duygusallık var. Kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Raif Denktaş’ın konuşması yeterdi zaten. O kadar duygu yüklü, kendinden emin, gelecek vaat eden, kendi kimliğinizle gurur duymanızı sağlayacak şekilde konuşuyordu ki, hep öyleydi zaten, o özgüveni bize vermesi açısından son derece güzel bir duyguydu bizim için. Sonradan büyüdükçe biz daha bir anlamlandırdık. O günü yaşayan biri olarak bugün o Meclis’in içinde olmak çok önemli bir şey benim için.”
“MÜCADELE ETMEYİ SEÇTİM”
Kendisi 6 aylıkken babasının şehit olduğunun hatırlatılması üzerine Özersay, bunu öğrenip kavramaya başladığı andan itibaren ülke için mücadele etmesi gerektiğini düşündüğünü anlattı.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay şunları ifade etti:
“Türkiye’ye öğrenimim için geldim ama kalamadım. Hep söylerim; bir dolap alıp da eşyalarımı içine koyamadım, bavulun içinde tuttum. Hep aklımda Kıbrıs’a dönmek vardı çünkü. Sadece babam da değil; amcam, iki dayım, hepsi şehit. Onların verdiği mücadele doğrultusunda bir mücadele etmek istiyorsam ülkemde, ailemin yanında olmam gerektiğini düşündüm. Kuşkusuz 1950’lerin, 1960’ların, 1970’lerin koşullarında silahlı bir mücadele söz konusu oldu ama 90’larda 2000’lerde masa başında fikirle, argüman geliştirerek, uluslararası alanda temsil ederek de bu mücadeleyi yüceltmek mümkündü. Ben de bu yolu seçtim. Hem şartların getirisi hem hissiyat olarak hem de kimliğimin, ailemin bana verdiği eğitimin bir parçası olarak Kıbrıs halkının mücadelesini bu platformda sürdürme şansını buldum. Benim için büyük bir gurur.”
“KIBRIS TÜRKÜ”
15 Kasım 1983’te cumhuriyeti ilan ettiklerinde Güvenlik Konseyi’nin KKTC’ye karşı bir karar aldığını, oysa KKTC’nin aslında olası herhangi bir gelecek ortaklığının en önemli güvencesi oluğunu vurgulayan Özersay şu ifadeleri kullandı:
“Kıbrıslı Rumların fiiliyatta bir devleti var şu an. Kıbrıslı Türklerin de var. Bu ikisinin kuracağı bir ortaklıktır. Aksi halde bir devlete bir toplumu veya halkı yamamış olursunuz. Biz bunu asla kabul etmeyeceğiz. Mücadelemiz de bunun içindir.” Şeklinde sözlerini sürdüren Başbakan Yardımcısı, KKTC’nin Kıbrıs’ta bir çözümün önünde bir engel olmadığının altını çizdi: “Bilakis KKTC çözümün en sağlam zeminidir. BM Genel Sekreteri’nin son açıklamasına da baktığımız da görünen şey şu; bizim artık farklı çözüm modellerini oturup samimiyetle Kıbrıslı Rumlarla konuşmamız gerekiyor. Bunu herkes görmeli. Şunu yapabilirsiniz; ‘Hayır federasyon müzakeresi devam edecek’ deyip bir tercihte bulunursunuz. Sonucunu bu kadar yıllık tecrübemle söyleyebilirim. Bu, Kıbrıs’ta statüko 50 sene daha devam edecek demektir. İlkesel olarak bunu yaşayıp gördükten sonra farklı farklı Rum liderleri geldiğinde de bu pozisyonun hiç değişmediğiniz bizzat yaşayarak gördükten sonra şartlar ne olursa olsun olmayacak bir şeyin müzakeresini yapmaya o masaya oturmam.”
“50 YILDIR”
Bir soru üzerine Özersay, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs müzakerelerine ilişkin sunduğu raporda yer alan “Barış sürecine yönelik hava Kıbrıs ve çevresinde devam eden gerginlikler nedeniyle bu süreçte kötüye gitti ve iki taraf müzakereleri başlatacak referans kavramları üzerinde hala anlaşamadı” ifadesini şaşırtıcı bulmadığını söyledi.
Bu noktaya gelinmesini ise, bazı şeylerin samimiyetle konuşulmamasına bağlayan Özersay, şöyle konuştu.
“50 yılı geçti… Yarım asırdan fazla bir süredir biz sanki aynı şeyi istiyormuşuz ve bunu kurmaya çalışıyormuşuz gibi davrandık aslında. Kıbrıs Rum tarafını da suçlamadan söylüyorum bunu; Kıbrıs’ta iki toplumlu iki bölgeli bir federal ortaklık istediğimizi söyledik hep. Geldiğimiz noktada tarafların aslında federasyon derken birbirinden tamamen farklı şeyler anladığı çıktı ortaya. Genel Sekreter aslında şu anlamda doğruyu söylüyor; ‘taraflar hangi zemin üzerinden müzakere edecekleri konusunda ve kavramlarda anlaşamadılar’ diyor.
Şu anda kavramlar belgesi, yani müzakerenin ne için, nasıl bir ortaklık için yapılacağı konusunda taraflar hemfikir değil. Bırakın onun kurulması, yetkinin paylaşılması ve nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını; ‘nasıl bir ortaklık’ sorusunun yanıtında anlaşamadıklarını 50 yıldan sonra yeni anladı taraflar. Biz böyle bir noktadayız şu anda. O nedenle dogmatik yaklaşmaktan vazgeçmek gerekiyor. Kıbrıs’ta sadece federasyon olacak, başka bir şey olmaz derseniz hata yapmış olursunuz. Uzunca bir süre bu yapıldı. Federasyon kötü bir ortaklık veya kötü bir devlet yönetim modeli değil; dünyanın pek çok yerinde federasyonla yönetilen ülke var. Amerika’dan, Kanada’dan, Almanya’dan, Avusturya’dan Pakistan’dan, Hindistan’dan bahsedebilirsiniz. Kıbrıs’ta federasyonun şartları yok. Federal bir ortaklık yerine, Kıbrıs’ın mevcut şartlarına uygun ortaklık modellerini konuşabiliyor olmamız gerekiyor. Bunu söylediğimiz zaman bizi uzun zaman ‘çözüm karşıtı’ ya da ‘ayrılıkçı’ olarak tanımladılar.”
“STATÜKOYA HAPSOLDUK”
Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları ve Kapalı Maraş’la ilgili atılan adımların sahada Rumlarla durumu dengelemek adına doğru adımlar olduğunu belirten Kudret Özersay, şöyle devam etti:
“Eskiden sadece protesto ediyorduk, onlar da yollarına devam ediyordu. Kazı aşamasına kadar geldiler. Bir süre önce bir karar aldık ve Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte biz de sahaya indik, lisans verdik, sismik araştırma yaptık, bölgeleri belirledik, ilan ettik. Ardından da kazı yapma noktasına kadar geldik. Bunu çok yanlış lanse edip Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye kazıyor diyorlar. Durum öyle değil. Kıbrıslı Rumlar birden fazla şirkete yetki verdiler. O şirketler Kıbrıslı Rumlar adına kazıyorlar. Bizde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na yetki ve lisans verdik, kazılar bizim adımıza yapılıyor. Bunun dışında; Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi kıta sahanlığı içinde kendileri kazı yapıyor, o ayrı. Rumların bizim hakkımızı gasp etmeye yönelik hareketlerini sahada dengelediğimizi düşünüyorum.
Bunun için artık Amerika’dan Kıbrıslı Türklerin, Rumların ve diğer aktörlerin işbirliği yapması için çağrı geliyor. Kıbrıs’ta bir durağanlık, bir statüko var. Bir türlü kırılamıyor. Bizi yarım asır çözüm üretmeyen bir müzakereye hapsettiler. Eğer taraflar arasında bir uzlaşmaya varılırsa; güven artırıcı önlem olarak Kapalı Maraş’ın paylaşılması, açılması gibi birçok fikirler paylaşıldı ama bir sonuca varılmadı. O da bir statükoya dönüştü. Dolayısıyla biz şöyle düşündük; bunu kırmamız gerekiyor. Eğer uluslararası toplum Rum tarafını harekete geçirmek, motive etmek için adım atmıyorsa, koz, kaldıraç kullanmıyorsa o zaman biz KKTC olarak Türkiye’yle birlikte bazı kozları devreye koymalıyız ki Rum tarafı kımıldasın.
BM Barış Gücü’nün Kıbrıs’taki statüsünün artık sorgulanması, gerekirse görev yönergesinin değişmesi, asker sayısının azaltılması Ada’dan bir aşamada çıkması gibi politikayı devreye koyduk. Birleşmiş Milletler’de de bunu dile getirdik. Buna ihtiyaç olmadığı konusunda söylemler geliştirdik. Tüm bunlar Kıbrıs’taki statükonun devamını önlemeye dönük, Kıbrıs Rum tarafının konforlu durumunu biraz sarsacak adımlardır aslında. Çok önemlidir diye düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde Kıbrıslı Rumların gerçekten Kıbrıslı Türklerle birlikte bir şey yapması, işbirliğine dayalı olarak turizmde, ticarette başka alanlarda ilişki içine girmelerini zorlamamız gerekiyor. Doğu Akdeniz’de barışı ve istikrarı sağlayacak olan budur. Karşılıklı bağımlılık ilişkisi geliştirirsek taraflardan birinin diğerinin canını yakmaya dönük bir adım atması daha zor olur.”
“TEHLİKEYE ATIYOR”
Empatinin önemini vurgulayan Başbakan Yardımcısı Özersay, “Kendinizi karşı tarafın yerine koyarak düşündüğünüzde çok daha iyi anlarsınız” dedi. Özersay, şöyle konuştu:
“Eğer ben bugün Kıbrıs Türk tarafı adına şunu bilsem; KKTC Kıbrıs’ın tek tanınmış yasal hükümetidir. Kıbrıs Rum tarafı da tanınmamıştır. Avrupa Birliği hukuku kuzeyde geçerlidir, güneyde askıya alınmıştır. Tam üye KKTC’dir. Yunanistan AB dışına atılmış, Türkiye tam üye olmuştur. Fark etsek ki; tüm bu doğalgaz kaynakları Kıbrıs’ın kuzeyinde bulunmuştur. Ve sadece biz tek başımıza biz bunu çıkarabiliriz. Acaba biz bu şartlarda Kıbrıslı Rumlarla yönetimi ve zenginliği paylaşır mıyız? Federal bir ortaklık kurar mıyız? Çok zor… Dolayısıyla, Kıbrıslı Rumları sürekli suçlayarak bu sorunun çözümünü sağlayamayız. Mevcut şartlar devam ettiği, dünya Kıbrıslı Rumlara ‘siz Ada’nın tek yasal hükümetisiniz. Siz AB’nin tam üyesisiniz. İsterseniz Türkiye’nin de üyeliğini bloke edebilirsiniz. Kıbrıslı Türklerin hakkı olsa da bu doğalgazı tek başınıza çıkarabilirsiniz’ dediği sürece Rumlar Kıbrıs’ta bir çözüme yanaşmayacaklardır. Bundan doğal bir şey de olamaz. O yüzden eğer uluslararası toplum bu tavrı devam ettiriyorsa, çözüm konusunda samimi değiller demektir. Eğer koz kullanmayacak, adım atmayacaklarsa biz Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte kendi adımlarımızı atacağız, atmamız gerekir. Statüko Kıbrıslı Türkün kimliğini tehlikeye atan bir durağanlık yaratıyor. Bence kimliğimiz açısından da geleceğimiz açısından da bu ataleti kırmak zorundayız. Proaktif politikalar geliştirmek zorundayız.”
“PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİNE ÇOK YAKINIZ”
Atılan bu adımlardan sonra bir paradigma değişikliğine çok yakın olduklarını ifade eden Özersay, 50 yılda Kıbrıs Rum tarafının hiçbir zaman federasyon dışında bir çözümü tartışmaya açmamışken artık Kıbrıs Rum liderinin de “daha farklı şeyler konuşabiliriz” diyor olmasını, buna bir işaret olarak gösterdi.
Özersay, Rum liderin bu ifadesinden yararlanarak Pandora’nın kutusunu açmak ve yerleşmiş kalıpların dışında başlıkları tartışmak gerektiğinin altını çizdi.
Özersay; Paradigma değişikliğine çok yakınız
