Koronovirüs felaketi başlamadan önce, ülkenin önemli ve birinci gündemi Kıbrıs konusuyla ilgili müzakere süreciydi.
Rum-Yunan ikilisine destek veren AB, BM ve ABD olmak üzere emperyalist güçler müzakerelerin kaldığı yerden başlamasına yönelik yoğun bir girişimde bulunuyorlardı.
Dayatılan ise Guterres çerçevesinin kabulü ve müzakerelerin bu çerçevede başlatılmasıydı. Guterres çerçevesi ise Türk askerinin Kıbrıs’tan uzaklaştırılması ile Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasını içerir.
Türk tarafına bunlar dayatılırken, Kıbrıs Türk halkının eşitliğini kabul etmeyen Rum tarafı “azınlıkların siyasi eşitliği olamaz ve azınlıklar devlet yönetiminde söz sahibi olamaz” diyordu.
Bu arada Türkiye ile Kıbrıs Türk halkını karşı karşıya getirmek ve Kıbrıs Türk halkını yalnızlaştırmak için her türlü kara propaganda ile algı operasyonları da yürütülüyordu.
Diğer tarafta da Doğu Akdeniz’de doğal gaz gerginliği yaşanıyordu.
İşte bütün bunlar yaşanırken, koronavirüs salgını ortaya çıktı. Dünyayı etkisine alan bu felaket ülkemize de sıçradı.
Türkiye, koronavirüsle mücadelesinde ilk günde KKTC’nin yanında yer alırken gereken yardımları da yaptı ve halen de yapıyor.
Hükümetimiz de her şeye rağmen koronovirüse karşı başarılı bir mücadele verdi. Yanlışlar veya eksilikler olabilir. Ama sonuç ortada. KKTC koronavirüse karşı bir zafer kazandı.
Şimdi de, yaşanan diğer gerçeklere bakalım.
Bazı çevreler, koronavirüs salgının başladığı ilk günden, siyasi rant elde etmek için hükümeti hedef aldılar. Halkı endişe, paniğe ve kaos ortamına sürüklemek için bilinçli veya bilinçsiz olarak felaket tellallığı yapıldı. Bunları yapanların başında da Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı yer aldı. Muhalefet partileri de bundan geri kalmadı.
“Yandık, bittik, mahvolduk” söylemleriyle halk umutsuzluğa itilmek istendi.
Bu arada, Türkiye ile Kıbrıs Türk halkını karşı karşıya getirmek isteyenler de devreye girdi. Bunlar “Türkiye, Kıbrıs Türk halkını yalnız bıraktı, Türkiye Kıbrıs Türk halkını yardım etmiyor” şeklinde yalanlar ürettiler. Bu yalanları da her gün tekrarlayıp, algı operasyonları yaptılar.
Güney Kıbrıs ile AB’nin yaptığı üç kuruşluk ilaç ve tıbbi malzeme yardımlarını ise göklere çıkardılar.
Peki, bu yapılanların bir hedefi yok muydu?
Elbette ki vardı.
Bu hedef de Türkiye ile Kıbrıs Türk halkını karşıya karşıya getirmekti.
Bu arada, kimse farkında değildi ama perde gerisinde müzakerelere yönelik olarak da hazırlıklar yapılıyordu.
Şimdi, koronavirüs salgınının etkisizleşmesiyle birlikte müzakereler yeniden gündeme geliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimini de Haziran ayına alma girişimleri var.
Amaç ise Kıbrıs Türk halkı yaralarını sarmadan, ekonomik sıkıntıların yaşandığı ortamda Cumhurbaşkanlığı seçimini yapmak, sonrasında da müzakere masasına oturmak.
Ama, dikkate almadıkları veya görmezden geldikleri bir şey var.
Koronavirüs salgını ile birlikte halkımız AB, ABD ve BM’nin birer kağıttan kaplan olduklarını çok iyi gördü.
Ve, bir kez daha anladı ki KKTC’nin Türkiye’den başka bir dostu yok.
GÜNDEM
22 Aralık 2024SPOR
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024SPOR
22 Aralık 2024SPOR
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024