Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk halkının egemenliğini, meşru hak ve çıkarlarını, bağımsızlığını, geri dönülmez şekilde güvence altına almak için kurulmuştur.
– 1960 Anlaşmaları ile elde ettiğimiz eşitlik, tüm ada üzerindeki egemenlikte kurucu ortaklık, ve ayrı kimliğimizi korumak, kendi kendimizi özgür irademizle yönetmek, Kıbrıs’ta egemen, eşit, self-determinasyon haklarına sahip, demokratik değerlere saygılı çağdaş bir halk bulunduğu gerçeğini ısrarla görmek istemeyenlere göstermek için kurulmuştur.
– Kıbrıs Türk Halkının azınlık olmadığını, Rum yönetiminin, tüm adaya egemen meşru bir yönetim olarak kabul edilmemesi gerektiğini, Türk halkını temsil etmediğini ve bizim adımıza konuşamayacağını, olası bir anlaşmanın zemininin iki devletli temel olduğunu dünyaya net bir şekilde göstermek ve bu zemini fiili ve hukuki olarak hazırlamak için kurulmuştur.
– Kıbrıs Türk halkının 1963’den beri Genel Komite, Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi, Türk Yönetimi, Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi ve Kıbrıs Türk Federe Devleti adı altında hep var olan kendi bağımsız ve egemen yönetimlerinde almış olduğu kararların, çıkarılmış olan yasaların, yapılmış olan icraatların geri dönülmez hukuki gerçekler olduğunu ve bir anlaşmanın, ancak bu olgunun kabul edilmesiyle mümkün olabileceğini dünyaya göstermek için kurulmuştur…
Özetle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, şaka olsun diye kurulmamıştır. Egemenliğimizin simgesi ve güvencesi olduğu kadar, olası bir anlaşmanın ve bu anlaşmada elde edeceğimiz, mutlak egemenlik temeline dayanması gereken hakların da güvencesidir.
BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİ NE DİYOR?
KKTC Bağımsızlık Bildirgesi bütün bu hususları net bir şekilde ortaya koymakta ve KKTC’nin, olası bir anlaşmanın vazgeçilmez temel koşulu olduğunu vurgulamaktadır.
Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi’nin aldığı Bağımsızlık kararında bütün bu hususlar şu özlü ifadelerle ortaya konuyordu:
“Kıbrıs Türk halkının özgür iradesini temsil eden, doğuştan hür ve eşit olan bütün insanların hür ve eşit yaşamalarına inanan,
Bu inanç içinde, Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin etme hakkını 17 Haziran 1983 tarihli kararıyla dünyaya ilan etmiş olan,
Irk, milli menşe, dil ve din gibi farklara dayalı olarak insanlar arasında ayırım gözetilmesini, her türlü sömürgeciliği, ırkçılığı, baskı ve tahakkümü reddeden,
Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de, Orta Doğu’da ve dünyada tam bir barış ve istikrarın, özgürlüğün, insan haklarının egemen olmasını isteyen,
Kıbrıs adasındaki iki halkın kendi milli benliklerini koruyarak, kendi kesimlerinde huzur ve güven içinde yaşamaya ve kendi kendilerini yönetmeye hakları olduğuna inanan,
Ayni adada yanyana yaşamaya mecbur bulunan bu iki halkın aralarındaki bütün sorunları, eşit düzeyde müzakerelerle, barışçı, adil ve kalıcı bir çözüme ulaştırmanın mümkün ve zorunlu olduğu görüşüne sımsıkı bağlı bulunan,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanının iki eşit halk arasında ortaklığının bir federasyon çatısı altında yeniden kurulmasını ve sorunların çözülmesini engellemeyip, kolaylaştırabileceğine kani olan,
İki halk arasındaki bütün sorunların barışçı ve uzlaşıcı bir politika ile çözümlenmesi için BM Genel Sekreteri’nin gözetimi altında eşit düzeyde müzakereler yürütülmesini yürekten dileyen ve önerilmiş bulunan zirve toplantısının bu açıdan yarar sağlayacağına inanan Meclisimiz,
Kıbrıs Türk halkı adına, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve ‘bağımsızlık bildirisini’ onaylar”.
Kuruluş bildirisinden ayrı olarak kabul edilen bağımsızlık bildirgesinde ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan nedenleri sıralanarak “Hür ve bağımsız yaşamak Kıbrıs Rum halkının olduğu kadar, Kıbrıs Türk halkının da hakkıdır” denmekte, Rum halkı eşit müzakerelere çağrılarak, Enosis hayalinin kesinlikle terk edilmesi istenmekteydi.
Dolayısı ile bir anlaşmada KKTC’yi yok farzetmek, KKTC kuruluş bildirgesi ile bağımsızlık bildirgesine terstir.
Böyle bir yaklaşım, Kıbrıs Türk halkının eşitliğini, egemenliğini, ortaklık haklarını, bağımsız statüsünü inkar etmek, bizi bir azınlık toplum statüsüne düşürmek olur…
Rumların devlet kurma hakkı ve yeteneği olmasın karşın, Türk halkının böyle bir hak ve yeteneği olmadığını, kendi kendimizi yönetemeyeceğimizi, bağımsızlığa layık ve bağımsız yaşama hakkı olmadığını kabul etmek demektir. Böyle birşeyi ileri sürmekten daha büyük saçmalık olamaz.
ANAYASA NE DİYOR?
KKTC Anayasası’nda, bağımsızlık bildirgesi ile kuruluş kararı, değiştirilemez, değiştirilmesi dahi önerilemez belgeler olarak kabul edilmiştir. Dolayısı ile gelinen noktadan, yani KKTC’den geri gitmek, KKTC’yi yok saymak hukuken olası değildir.
Bu gerçeği inkar ederek bir anlaşmaya gidilemez. Bu anayasal bir suç oluşturur. Adı ne olursa olsun bir anlaşmada KKTC’nin egemen bir devlet olarak varolması Anayasamızın kuruluş kararı ve bağımsızlık bildirgesinin bir gereğidir.KKTC; Rum devleti ile eşit bir devlet olarak, federasyon, konfederasyon veya başka bir oluşum meydana getirebilir. Ancak bu oluşum içinde egemen bir devlet olarak varolmak anayasal bir gerekliliktir.
GÜNDEM
21 Aralık 2024SPOR
21 Aralık 2024GÜNDEM
21 Aralık 2024SPOR
21 Aralık 2024SPOR
21 Aralık 2024GÜNDEM
21 Aralık 2024GÜNDEM
21 Aralık 2024