DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 3403655-1,83%
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Albay Vuruşkan;   Önce savunma sonra taarruz

Albay Vuruşkan; Önce savunma sonra taarruz

ABONE OL
20 Şubat 2018 18:17
Albay Vuruşkan;   Önce savunma sonra taarruz
0

BEĞENDİM

ABONE OL

TMT ‘nin efsanevi komutanı Albay Rıza Vuruşkan’ın “KIBRIS” başlıklı değerlendirme raporunu yayınlamaya devam ediyoruz:

RAPORUN İKİNCİ BÖLÜMÜ

Zürih – Londra anlaşmalarına dayanan Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Cumhuriyete vücut veren bu anlaşmalar ve özellikle garanti anlaşması çok eleştirildi. Biz bu konuda bir noktaya değinip geçeceğiz: Garanti anlaşmasını Türkiye’ye müdahale hakkı tanımakla beraber bu hakkın güvenlikle ve sür’atle işletilmesini sağlayacak nitelikte bir mekanizma kuramamış olması yönünden beğenmeyip eleştirenlerin, Kıbrıs’ta olayların patlak vermesinden (Aralık 1963) epeyce evvel iktidara geldikleri halde söz konusu eksiğin giderilmesi ve Türk cemaatinin güvenliğinin korunması için gerekli tedbirleri almamış olmaları nasıl izah edilebilir?
Bu dönemin (Ağustos 1960 – Aralık 1963) ilk yarısını aşkın bir süre içinde uygulanan gevşek tutum ve işlenilen hatalar denilebilir ki, Türklere saldırıya geçmek için Makarios’a cesaret vermiş ve davanın böylece sürüncemede kalmasına sebep olmuştur. Ne acıdır ki daha anlaşmaların imzası kurumadan Makarios yeni düzeni Enosis için basamak olarak kullanacağını ilân ettiği halde, diğer tehlike belirtilerine ve bunca uyarmalara rağmen, adadaki askerî hazırlıklarımızı değil arttırmak, bu hayatî faaliyeti cumhuriyetin kuruluşundan önceki temposunun yüzde yirmisi oranında bile devam ettirmedik. Hatta mesul makamlara bu durumun tam tersi bilgiler verildiği hususu bile iddia olunabilir.
SAVAŞ DÖNEMİ- KANLI NOEL
Aralık 1963 sonunda başlayan Rum saldırılarıyla savaş dönemi açılmış oldu. O zaman Rumların bir vuruşla Türk cemaatini ezip kesin neticeye gidememiş olmaları sebebi asıl Türkiye’nin adadaki yeterli askerî hazırlığına bağlanmaz. Bu hazırlık konusunda Rumların bizi, (Türk cemaatini) olduğumuzdan da zayıf olarak değerlendirmiş ve bu sebeple harekâta onların da yetersiz hazırlıkla girişmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Kanaat şudur ki, durumu kurtaran, çok güç koşullar altında kahramanca çarpışarak düşmanın seri bir netice almasını önleyen fedakâr mücahitlerimizdir. Jetlerimizin ihtar uçuşları, askerî gösteriler ve türlü çabalar hep mücahidin kurtardığı durumun elde tutulmasına yaramış şüphesiz önemli faktörlerdir-.
İleri görüşlü, azimli ve cesur bir yönetim bu Rum saldırısından yararlanarak daha o zaman davayı arzuladığımız sonucuna götürebilirdi. Ama bunun için önce, yazımızın «1958–59 iktidarı Devrinde» bölümünde sözünü ettiğimiz «ikinci plân» hedefine ulaşmış olması lâzımdı. Yani, Türk cemaatinin gereken yer ve zamanda hedefi sınırlı da olsa taarruza geçmeyi de başarabilecek ölçüde güçlendirilmesi; O zaman, Rumların saldırgan olduğunu kabul ve tescil ettirmek maksadıyla kısa bir süre savunmada kalındıktan sonra taarruza geçilerek Girne bölgesi ve limanı ele geçirilir, önceden plânlanmış bölgelerdeki Türk halkı gerektiğinde silâhla korunarak uygun kesimlere göç ettirilir, bu konuda gerekli diğer düzelmeler de yapıldıktan sonra sanırım ki geriye, karşı tarafın «Anlaşalım» demesini rahatlık içinde beklemek kalırdı.
ERENKÖY DİRENİŞİ
1964 Martından itibaren Erenköy macerasına atıldık. Yüksek Öğrenimdeki yüzlerce Kıbrıslı genç, leyleğin attığı yavru gibi Erenköy bölgesine çıkarıldı. Başıbozuk zihniyet ve yalınkat muhakeme ile girişilen bu harekât – şayet var idiyse – daha ileri hedeflerine götürülmeden Erenköy bölgesinde mıhlanıp kalacak, Rum saldırısını tahrik etmekte gecikmeyecek ve Ağustos 1964 başında Erenköy muharebeleri verilecekti.
Erenköy bölgesinde, Türkiye’den gelen Kıbrıslı gençlerle yerli mücahitlerin meydana getirdikleri toplum askerî birlik niteliğini taşımaktan çok uzaktı. Eğitim çok kifayetsiz, disiplin, organizasyon, komuta heyeti ve plân ise mevcut değildi. Yunanlılar ve Rumlar ise muntazam askerî birliklerle ve askerî manada karadan ve denizden taarruz ettiler. Başka türlüsü beklenemeyeceği gibi yirmi kilometreyi aşkın, derinliksiz çürük çarık cephemiz çökmekte gecikmedi. Talihsiz mücahitler bütün kahramanca çabalarına rağmen dört köyü boşaltıp Erenköy’e çekilerek burada güç belâ tutunabildiler. Bu muharebede tüm mücahitlerle halkın imhadan kurtuluşu, hükümetin daima şükranla anılacak olumlu kararıyla Rum sürülerine saldıran Türk jetlerinin etkisiyle sağlanmıştır. Ama bu arada Yunan jetlerinin de Erenköy’e gelip köye, sivil halka ve mücahit mevzilerine taarruz etmeleri olayı nedense kamuoyundan gizlendi.
Girne’yi ele geçirip dâvayı kazanamadığımız gibi Erenköy seferimiz-den de yararlanamadık. «Oraya mı, buraya mı», bu türlü tartışmalar dışında Kıbrıs’ın bir kıyı kesimine yüzlerce silâhlı genci sızdırmak elbette alkışlanacak bir karardı, ama eğitim organizasyon, plân ve komuta heyeti gibi gerekliliği «bedahet» niteliğindeki unsurları ihmal etmemek şartıyla! Böyle yapılabilseydi Erenköy muharebesini kazanmak ve bu avantajla yeni kuvvetler de sızdırıp kullanarak Erenköy’le Yeşilırmak Türk bölgeleri arasındaki Pirgo Rum kesimini düşürmek, böylece Toroslara karşı, Rumlardan artık genişçe bir bölgeye sahip olmak, sonra da Lefke Türk kasabasıyla birleşmenin hazırlığına girişmek imkân dâhiline giderdi ki elimizde böyle bir kaç kıyı bölgesi olsa esasen dava diye bir şey kalmaz.
Erenköy muharebesinin olumsuz psikolojik baskısı altında ezilen mücahitler günden güne bozulmaya başladılar. Moral takviyesi maksadıyla yapılan vaatler gerçekleşmeyince çöküntü büsbütün büyüyüp hızlanıyor ve anavatana küskünlük ve kızgınlık son haddini buluyordu.
Muharebeden sonra, hele kış da bastırınca, besin, giyim, barınma ve bakım şartları çok kötüleşti. Makarios silâhla elde edemediğini, mücahitleri ve halkı aç, çıplak ve barınaksız bırakarak kazanmak, direnme gücünü kırmak istiyordu.
Etrafımızdaki hakim tepelere güvenle yerleşmiş şımarık ve ahlâksız düşmanın sinir bozmak, moral kırmak için her türlü tahrik ve haksızlığı yapmasına karşılık bizim mücahitlere verilebilen talimat yalnızca «SABIR»dan ibaret.
Küçük Erenköy onların eğlence ve muhit değiştirme ihtiyaçlarını en mütevazı şekilde bile karşılamaktan uzak.
Muhacir halkı mağaralarda barındırarak tasarruf edilmiş çadırlar yağmuru ve soğuğu tutmaz.
Tuz bulunmadığı zaman deniz suyu ile pişirilen yemekler başka bir dert…
Hastalık, kaza ve yaralanma sebepleriyle bölgeden hastahanelere tahliye Rum oğlunun keyif ve insafına kalmış.
İşte 1964 – 1965 kışı yaşantısının fazla derinlerine inilmemiş, ayrıntılarına değinilmemiş anlatımı!
Ve böylece, dâvanın geleceğinden umutsuz, anavatanına küskün ve kızgın, coşkun erkek ruhu beklemekten ve hareketsizlikten usançlı, şahsî istikbalinden endişeli, Kibrisin diğer bölgelerinde oturan ana, baba, kardeş ve sevgiliye hasretli, üstelik onların canlarının ve namuslarının korunaklı olmasından da şüpheli ve endişeli bahtsız mücahidimizi yukarıda değinilen sıkıntı ve mahrumiyetler de sarınca kötü akibet görünmeye başladı: Bölgede fonksiyonlarının kalmadığını ileri sürerek öğrenimlerine devam maksadiyle anavatana tahliyelerini istediler. Rumlarla ne zaman çarpışılacaksa o zaman gene gelmeye hazır olduklarını da söylediler. Uzun ve ilginç çekişmelerden sonra istekleri yerine getirildi. Ve böylece iyi hazırlanmayan, iyi idare edilmeyen Erenköy Seferinden yaralı kalplerle dönülmüş oluyordu.
NETİCE
Kıbrıs davamızın ancak Kıbrıs’ta, güçlendirilmiş Türk cemaatinin silâhlarının tehdidi ya da işletilmesiyle kazanılabileceği inancını muhafaza ediyoruz. Her türlü siyasî çabalar adadaki askerî gücümüz ölçüsünde verim sağlayabilir. Bazı aydınlarımızın salık verdiği gibi bağımsız ve yabancı üslerden arınmış bir Kıbrıs için can düşmanımız Makarios’a kur yapmak bile pratikte ancak adadaki askerî gücümüz ölçüsünde bir değer ifade edebilir.
Makarios’un artık Türkiye’nin açık askerî müdahalesine varacak bir ölçüsüzlüğe düşmeyeceği anlaşıldığına göre daha ne kadar ve ne beklenecektir?
Kontrolümüzdeki kıyı bölgelerini ve içerdeki uygun yerleri güçlü üsler haline getirerek gerilla ve klâsik tip savaş için amansız hazırlığa girişelim, ötesini düşmana bırakalım ve bunları yaparken adayı binlerce askerle işgal eden Yunanistan hangi hukuk mesnetlerine dayanıyorsa biz de onlara dayanalım.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r