Advertisement

Av. Fuat VEZİROĞLU; SUÇLU FAKAT MÂSUM (!)

Tanınmış Rum yazarlarından Makarios Druşotis ile Hristos Panayotis’in Kıbrıs davası ve deniz zenginliklerine ilişkin olarak dile getirdikleri gerçekleri 3 gün boyunca bu sütunda okudunuz. Bu gerçeklere göre Kıbrıs kavgasında ve deniz zenginliklerinin paylaşılması noktasında yaşanan krizde Türkiye’nin de kusuru yok, Kıbrıs Türk halkının da.
Ne var ki bu yazarların bu gerçeklere ilişkin yorumlarında müthiş bir terslik var. Ortaya koydukları gerçekler günahın kimde olduğu hususunda kesinlikle hem Makarios’u hem Atina’yı işaret etmektedir, lâkin bu yazarlar bizzat dile getirdikleri bu gerçeklere rağmen Türkiye ve Kıbrıs Türkü’nü suçlamayı sürdürmektedirler. Sadece suçlamayla yetinmiyor, işkembelerinden çamur üretircesine hakaret ve aşağılamaya da yöneliyorlar. Bizzat kendi itiraflarına göre hem suçlu, fakat aynı zamanda mâsumdurlar.
Aslında bu bir hastalıktır, hastalık bulaşıcı olduğundan yalnız bu ikisi değil bütün Rum yazarları ve hatta politikacıları da kafadan mâlûl haldedirler.
***
Söz konusu gerçekleri vurguladıktan sonra bu gerçeklere taban tabana zıt olarak yaptıkları suçlama ve öne sürdükleri iftiraları şöylece özetlemek mümkündür:
1) Diyorlar ki Barış Harekâtı hukuk dışı bir işgâldir. (oysa bu askeri harekâta Makarios’un zemin hazırlayıp davetiye çıkardığını kabul etmektedirler).
2) Diyorlar ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir sahte devlettir. (oysa bu devletin Rum-Yunan ikilisinin hatalarından doğduğunu inkâr etmiyorlar. Bu arada kasten görmezden geldikleri bir de tarihi gerçek vardır. KKTC yerden mantar çıkar misali durup dururken dünyaya gelmiş değildir. Kıbrıs Türkü ortak bir devletten silâh zoruyla atılmıştır. Kamu hukukuna göre haksızlığa uğrayan halkların direnme hakkı vardır. Eğer sen beni ortağı olduğum devletten zorbalıkla ihraç edersen benim bir başka devlet oluşturma ve onun şemsiyesi altına girme hakkım doğmaktadır, hukuk böyle söylemektedir).
3) Diyorlar ki Türkiye askeri üstünlüğüne dayanarak gaz ve petrol zenginliklerinin bulunduğu deniz alanlarında bir korsan gibi davranmaktadır. (oysa Türkiye’nin bölgede en büyük nüfusa, en büyük askeri güce, Doğu Akdeniz’de en uzun sahile sahip olduğunu, Rum-Yunan ikilisinin bazı devletlerle işbirliği halinde Türkiye’yi Antalya körfezine hapsetme politikası güttüğünü, bunun yanlış olduğunu, Doğu Akdeniz’deki işbirliğine Türkiye’nin de davet edilmesi gerektiğini, Doğu Akdeniz’den Yunanistan’a boru hattı döşenmesinin sadece bir hâyâl ve imkânsız olduğunu, bu kavgada Türkiye’yi mağlûp etme olasılığının bulunmadığını vurgulayan, kabul ve itiraf eden de yine kendileridir.
4) Diyorlar ki Barış Harekâtı bir işgâl eylemi olmasının yanısıra aynı zamanda bir felâket teşkil etmiştir. (bir yandan felâket dedikleri bu vaziyetin Makarios’tan kaynaklandığını bizzat söylemekte, fakat sonra da ağızlarına çamur doldurarak, kalemlerini çirkefe batırarak Türkiye’ye hakarete yeltenmektedirler).
***
Bu örnekleri uzatmak mümkün, fakat gereksiz, yeri geldikçe zaten bu konuya ileride de dönmüş olacağım, ancak tekrar etmek gerekirse manzara şudur:
Rum politikacısı da, Rum medyası da bizzat sıraladıkları gerçekler suçlu olarak Rum-Yunan ikilisini ve özellikle Makarios’u işaret ettiği halde Makarios hâlâ bir kahraman olarak kabul edilip anılmakta, buna karşılık anavatan Türkiye ve Kıbrıs’a çamur atılmaktadır.
Bu sahtekârlığın, bu yalanların bizde yarattığı gerçek ise Rum-Yunan ikilisinin asla güvenilmez olduğu ve bunlarla federasyon değil kümes kurulmasının bile bizim için hayati tehlike teşkil ettiğidir. Bir sahtekâra, bir yalancıya inanamaz ve güvenemezsiniz. İşte ben de bu yüzden asla ve asla güvenmiyorum Rum-Yunan ikilisine.
***
Şair Cahit Külebi BEBEK adlı aşk şiirinde şöyle demektedir:
“Benim doğduğum köyleri akşamları eşkiyalar basardı, ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem, konuş biraz”.
İşte ben de bu yüzden hiç güvenmiyorum Rum-Yunan ikilisine.
Akıncı güveniyor ya onlara, yeter de artar bile.