Herhangi bir seçime giren siyasal partiler veya adaylar eğer gerçekten demokrat iseler halka yazılı ve somuta inen ayrıntılı seçim bildirgesi sunar, seçim vaatlerini sıralar, sonra da seçim kampanyasında bunları daha da ayrıntılı olarak örnekleriyle halka izah ederler. Yuvarlak lâflarla maskelenmiş genellemelerle yetinemezler. İşte bundan dolayıdır ki “federasyon” söylemini bir tekerleme haline getirip “barış, uzlaşma, huzur ve refah” sözleriyle boyatarak pembe ufukların resmini çizmekle iktifa eden, yani aslında çok şey söylediği halde hiçbir şey söylemeyen Akıncı’nın bundan vazgeçmesini talep etmekteyiz.
Madem ki “federasyon” sevdalısıdır, o kara sevdayı bana da, sana da, ona da, herkese de bulaştırmanın havariliğine soyunmuştur, ne menem bir federasyon peşinde maraton koşusu yaptığının hesabını ve girdisini-çıktısını halka herhalde vermekle yükümlüdür.
***
Akıncı’ya işte bunun içindir ki geçen günkü yazımda “birincil hukuk” konusunda tavrının ne olduğunu sormuştum. Bunun bir nedeni vardır. Eğer Anastas’la Akıncı’nın yaptığı inişli-çıkışlı, kavgalı-barışıklı görüşmelerde ortaya bir çerçeve çıkarsa, o çerçeve içinde yeni bir anayasa yapılacak, temel yasalar kaleme alınacak, hangi kuralların “birincil hukuk” olduğu da saptandıktan sonra referanduma sunulacaktır. Birincil hukuk demek, o hukuk kurallarının iptalinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisi dışında kalması ve iptal edilemez olması demektir. Birincil hukuk olmayan hiçbir kuralın garantisi yoktur, Avrupa Mahkemesi tarafından her an sıfırlanması mümkündür. Bu da olası bir uzlaşmada Türk haklarına ilişkin kuralların aşılması olanaksız müthiş bir tehlike demektir.
***
Biz soruyoruz:
– Ey Akıncı, senin “federasyon” tipinde birincil hukuk olacak mıdır olmayacak mıdır?
Biz soruyoruz, ama Akıncı’nın cevap vereceğine pek de inanmıyorum.
Çünkü bu seçim telâşında işine gelmez bunu cevaplamak.
Bu soruya cevaben beni mahcup fakat mutlu edecek bir yanıt vermesine ise çok sevineceğimi de kaydetmek isterim.
***
Biz soruyoruz:
– Ey Akıncı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne gizlice sunduğun haritada Anastas’a ne kadar toprak bağışladın, hangi bölgeleri verdin, bu bölgelerde kaç kişi yaşamaktadır, yani sadece bu bölgelere ilişkin olarak yeniden göçmen konumuna düşecek kaç kişi vardır, yüzlerce midir, binlerce midir?
Biz soruyoruz, fakat Akıncı buna da cevap vermez ve veremez. Elin oğluna bir harita vermiş, bu haritada Anastas’a teslim edeceği toprakları belirlemiştir, bu haritanın içeriğini Portekiz’li Guterres bilmektedir, emperyalizmin Guterres’in etrafında dolanan adamları da bilmektedir, hiç kuşkum yoktur ki Amerika’sı, Rus’u, İngiliz’i, Fransız’ı, Çinli’si de bilmektedir, hatta Anastas bile bilmektedir, dolayısıyla Kıbrıs Rum’u da bilmektedir, fakat o haritayı bilmeyen tek taraf vardır, o da Kıbrıs Türk halkıdır.
Akıncı KKTC toprağının bir kısmını emperyalizm vasıtasıyla Anastas’a peşkeş çekmiştir, Mısır’daki Sağır Sultan dahil herkes duymuştur, bilmeyen, kendisine duyurma gereği duymayan munhasıran biz zavallı Kıbrıs Türkleriyiz.
Mısırdaki fellâh bilecek, kutuptaki Eskimo bilecek, Hindistan’daki Mihrace bilecek, ama biz bilmeyeceğiz, çünkü biz paryayız.
Anastas’a peşkeş çekilen toprak sanki KKTC toprağı değil, Patagonya toprağıdır.
***
Lâfı uzatmaya gerek yok, tekrar çağrı yapıyorum:
– Ey Akıncı, elin oğluna verdiğin o haritayı bize de ver, biz de görelim bizim toprağımızdan Anastas’a nelerin peşkeş çekildiğini.
Makarios’un oğlanı Anastas bile biliyor, ben bilmiyorum.
Ben Makarios’un piçi miyim?
GÜNDEM
19 Aralık 2024SPOR
19 Aralık 2024GÜNDEM
19 Aralık 2024SPOR
19 Aralık 2024SPOR
19 Aralık 2024GÜNDEM
19 Aralık 2024GÜNDEM
19 Aralık 2024