Advertisement

Av. Fuat VEZİROĞLU; BİR DAVANIN SERENCAMI (XII)

Akıncı YÖDAK Başkanı Gökçekuş’u görevden almadan önce Ombudsman’dan da görüş alındığını söylemekte, yani bir bakıma, “benim kabahatım yok, napayım ben, hukukçular ne dediyse onu yaptım ben” demeye getirmekte, böylece bir bakıma kendini aklamaktadır.
Oysa Yüksek Yönetim Denetçisi Emine Dizdarlı’nın 15 Ağustos 2016 tarihli yazısı dikkate alınmış olsaydı, içine düşülen kanunsuzlukların tümünden değilse bile çoğundan kurtulmak mümkündü, çünkü Emine Dizdarlı’nın bu yazısında bir YÖDAK Başkanı’nın görevden alınabilmesine ilişkin mevzuat açıkça dile getirilmişti. Nitekim bu yazı dizisinde defalarca değindiğim Mahkemeler Yasası’nın 11. maddesi ile YÖDAK Yasası’ndaki görevden alma maddesine o yazıda açıkça atıf vardı.
***
Hadi diyelim ki Akıncı bir hukukçu değildi, bunları bilemezdi.
Ya 40 yıllık hukukçu Hakkı Önen?
Belli ki Emine Dizdarlı’nın yazısını ya anlamakta aciz kalmış, ya da her şeyi en iyi ben bilirim edalarında görmezden gelmiştir.
Dizdarlı’nın yazısında “tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet, liyakat” gibi sözler geçmektedir. Bu kavramlar yargıçların haiz olması gereken nitelikler olarak sayılmıştır, doğrudur. Dolayısıyla mevzuat uyarınca YÖDAK Başkanı da bu niteliklere sahip olmalıdır.
Hakkı Önen, Emine Dizdarlı’nın yazısından bu kavramları iktibas ederek Akıncı’ya ilettiği raporda Gökçekuş’un bu nitelik ve ilkelere uymadığını vurgulamış, ancak bu da tabii ki bir “hükm’i karakuşi” düzeyinde kalmıştır, çünkü bir insan hakkında bu kadar ağır bir yargıya varmadan önce o insana hukukun öngördüğü bütün savunma yollarını ve savunma haklarını tanımak zorundasınız. Oysa Hakkı Önen aynı anda hem polis, hem savcı, hem KADI rollerine soyunmuş, diğer hususlar bir yana, Gökçekuş aleyhinde şikâyette bulunanların yazılı ifadelerini bile Gökçekuş’tan gizlemiştir.
***
Şu garabete bakınız, Gökçekuş’u görevden alma gerekçeleri arasında “ehliyet” kriteri de yer almaktadır. Hakkı Önen’e ve dolayısıyla Akıncı’ya göre Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş görev açısından “ehliyetsiz” bir kimsedir. Şimdi kendinizi sıkı tutun ve sakın gülmeyin, çünkü “ehliyet” kriteri üzerinden de Gökçekuş hakkında disiplin işlemi yapılmıştır.
Oysa ne âlâka?
Eğer ben bir işin ehli değilsem, bu yüzden beni o işe almazlar veya alsalar bile sonradan azlederlerse bunun ne ilgisi var disiplin suçuyla?
Bir işin ehli olmak veya olmamak ya Allah vergisidir, ya da çalışarak kazanılır, eğer Allah nasip etmemişse, ben de gayret gösterip “ehil” olmamışsam, disiplin suçu mu işlemiş olurum?
Diyelim ki bir devlet dairesinin müdürlük makamı boştur, o mevkii doldurmak için münhâl ilânı yapılmıştır, müdür muavini de terfi için başvuranlar arasındadır. Kamu Hizmeti Komisyonu toplandı, o müdür yardımcısını o makam için ehil olmadığına karar verip başvurusunu reddetti. Şimdi o müdür yardımcısı disiplin suçu mu işlemiş olur?
Ne desem ki, ört ki ölem, ben hiç böyle hukuk görmedim, böyle hukukçuluk, böyle yöneticilik de görmedim.
***
Şimdi daha da sıkı durun, çünkü usta hukukçu Hakkı Önen yalnız “ehliyet”i değil, “liyakat” kriterini de disiplin suçu olarak değerlendirmiş, Akıncı da yaradana sığınarak bunu kabul etmiş, Gökçekuş’u görevden alma nedenleri arasında bunu da saymıştır.
Buna da ne desem ki, “vay guzzum vay” demekten başka ne yapabilirim ki?
“Liyakat”tan da mahkûm ettiler adamı.
Hey yarabbim, ben liyakat sahibi değilsem, belli bir işe lâyık değilsem, o işi yapacak niteliklerden yoksunsam, yeteneğim buna elverişli değilse disiplin suçu mu işlemiş olurum?
***
Görülüyor ki Hakkı Önen’in kılavuzluğunda hareket eden Akıncı’nın kararı evlere şenliktir, yalnız evlere değil, kahvelere de şenlik.