Anastas rejimi AB emperyalizminin kucağında bir Evropa seçimi (!) yaptı.
Halis bir Elen seçimiydi, bu halis Elen seçimine Türk adını taşıyan iki adet Türk de katıldı, Şener Levent ve Kızıl Niyazi.
İşin neticesi de ortada, Haticesi de.
***
İki taraflıdır bu seçim (!) âlemi…
Hukuk yanı var, olgusal yanı var…
O olgular hukuk temeline değil, guguk temeline oturmaktadır.
***
Bir hukuksal saptama yapalım önce, sonra geçelim en alengirli olgulara.
O seçim hukuk dışıdır, gayrı-meşrudur, yalnız bizim anayasamız değil, merhum “Kıbrıs Cumhuriyeti” anayasası ve uluslararası hukuk açısından da gayrı-meşrudur.
Batı emperyalizmi, taşeronları ve sözcüleri ne derlerse desinler bu gerçeği değiştiremezler.
Dünyada 8 milyar dolayında insan var, istisnasız tümü birden “güneş batıdan doğar” deseler de o güneş doğudan doğmaya devam eder. Hiçbir fizikçi, hiçbir teknoloji güneşi batıdan doğduramaz, Anastas rejiminin o Evropa seçiminin bundan hiç farkı yoktur.
***
Anayasamızın başlangıç kısmı, ki anayasanın bir parçasıdır, şöyle diyor:
“Tarihten, uluslararası antlaşmalardan, insan hakları beyannamesi ve sözleşmelerinden doğan bütün hakları elinden alınmak ve Kıbrıs’taki varlığı tamamen yok edilmek istenen, 21 Aralık 1963 tarihinden sonra bütün organları yasadışı yollarla Kıbrıs Rumlarının tekeline giren, oluşum biçimi yanında, izlediği politikalarla da sadece Kıbrıs Rumlarının devleti haline gelen, Pan-Helenist yayılmacılığa hizmet eden, ırkçı ve ayrımcı düşünce ve eylemlerle antlaşmalardan ve anayasa esaslarından tamamıyla ayrılarak meşruluğunu yitirmiş bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti…”.
***
Yalnız bizim anayasaya değil…
İsterseniz merhum “Kıbrıs Cumhuriyeti” anayasasına da bakın…
İsterseniz “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne ilişkin uluslararası antlaşmalara da…
Hukuka baktıkça o gayrı-meşruluk pekişmektedir.
Arşimet “bana yeteri büyüklükte bir kaldıraç getirin, dünyayı yerinden oynatayım” demişti, o kaldıraç hiç olmadı ve olmayacak, o gayrı-meşruluk da tarihin hukuk defterinden hiçbir zaman silinmeyecek ve silinemeyecek.
***
İşin olgusal yanına gelince…
Kızıl Niyazi küheylân bir Elen atına bindi, Üsküdar’ı geçti.
O Elen atını biraz da cici partimiz CTP besledi.
Şener ise binecek at bulamadı, Üsküdar’da kaldı.
***
Yanlış bir slogan kullandı Şener bu seçim ve geçim meselesinde.
Yalnız seçim değil, aynı zamanda bir de geçim işiydi o zamazingo, 8 küsur bin Euro’cuk maaşı var o kaldırım mühendisliğinin.
Damdan düşer gibi “en iyi Türk ölü Türk’tür” zihniyetini terk etmelerini istedi Rum kardeşlerimizden (!), ona seçim kaybettiren hatası buydu.
“En iyi Türk ölü Türk’tür” deseydi, üstüne üstlük bir de “en iyi çözüm ENOSİS’tir” diye haykırsaydı köşeyi çoktan dönmüş, mangırı kapmış olacaktı.
***
Şener’in Üsküdar’da kalması, Üsküdar iskelesine mahkûm edilmesi, Üsküdar’ı geçecek bir AKEL veya CTP atı bulamaması ilk değil ikinci hadisedir.
Üçüncüye Allah kerim, bu defa herhalde aklını başına alır, ağzından çıkanı kulağı da duyar.
Bir kerecik “Zito ENOSİS” diye haykırsaydı nolurdu yani, ne kaybederdi?