Advertisement

Av. Fuat Veziroğlu; LÂGA-LÛGA

Adına ne derseniz deyin…
İster Guterresbelgesi, ister Guterres kâğıdı…
İster Guterres çerçevesi deyin.
O belgenin, o kâğıdın, o çerçevenin içerdiği vahim bir gerçek var.
***
Guterres olası bir çözümde “garantör ve asker olmaz” şeklinde ferman buyurmuştur.
Ve Akıncı bunu kabul etmiştir.
Kabul etmiştir ama, biraz sıkışmış olacak ki şimdi bunu kısmen da olsa tevil etmektedir.
***
Nitekim son açıklamasında şöyle diyor:
– Ben sıfır asker, sıfır garanti demedim, eşitlik-özgürlük-güvenlik dedim, bundan sonraki güvenlik düzenlemelerinde Türkiye’nin dışlanacağı bir durum Kıbrıs Türk tarafınca kabul edilmeyecektir.
Ben anlamadım, Akıncı kadar okumuş-yazmış, mürekkep yalamış değilim, cahilim biraz, anlayan varsa beri gelsin, bana da anlatsın.
Hem asker ve garantiden vazgeçiyor, hem sonra Türkiye’nin garanti düzenlemelerinde devre dışı olmayacağını dile getiriyor.
Bu ne perhis ne turşudur, kestirene aşk olsun.
***
Madem yine bir güvenlik sistemi olacak, Türkiye de bunun içinde yerini alacak, o zaman adama sorarlar:
– Mevcut garantinin suyu mu çıktı?
Belli ki bize başka, Anastas ve Guterres’e başka havalardan çalmaktadır.
Sahada gol atması için Anastas’a pas vermekte, tribünlere oynadığında ise amansız bir savunma sergilemektedir.
***
Eşitlik, özgürlük, güvenlik…
Bunlar yuvarlak lâflar.
Guterres’e HE demek asker gitsin, Türk garantisi kalksın demektir.
Buna rağmen hâlâ güvenlikten ve Türkiye’nin rolünden dem vurmaktadır.
Ne demek bu, yuvarlak lâfları bırak ve açıkla ki biz de bilelim.
Mevcut garantinin ve Türk askerinin yerine neyi koyacaksın?
Neyi koyacaksın ki biz bundan sonra da kendimizi güvenlik içinde hissedeceğiz?
***
Anastas suratımıza tükürürcesine her gün dobra dobra haykırmaktadır:
– Türk askeri gidecek…diyor.
– Garanti kalkacak…diyor.
– Hiçbir garanti olmayacak…diyor.
– AB yeterli garantidir…diyor.
– İşgâl sona erecek…diyor.
– Türk’ler azınlıktır…diyor.
– Kıbrıs Cumhuriyeti devam edecek…diyor.
Akıncı’nın ikide birde dillendirdiği “yeni oluşum” hikâyesini de reddediyor.
Ve bunun üstüne Akıncı şikâyete başlıyor:
– Bu tavır uzlaşmaya ve barışa giden yol değil.
***
Hal böyleyken Akıncı’ya koca bir günaydın demekten başka seçeneğimiz yok.
Yahu arkadaş, Rum’un barış ve uzlaşmaya giden yola girdiğini 50 seneden beri hiç gördün mü ki sen böyle söylemekte, ahaliye böylesi yem boruları öttürmektesin?
Netice odur ki eşitlik-özgürlük-güvenlik tekerlemesi soyut genel, müphem, içi boş bir lâga-lûga teşkil etmektedir.