20 Temmuz şafağında çıkarma plâjında şafak nöbeti tutuldu.
Halkımız dalga dalgaydı…
Türk’ün her iki bayrağı da dalga dalga…
İç içe geçmişti kırmızı üstüne beyaz ay-yıldız ve beyaz üstüne kırmızı ay-yıldız…
Gelincik tarlası gibiydiler.
***
Ne diyordu Cahit Külebi bir şiirinde:
“Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz”.
***
Cahit Külebi yalnızlığı sevmiyordu…
Ben yıldızsızlığı sevmiyorum…
Ben şafaksızlığı da sevmiyorum…
Yıldızlı bayrakları seviyorum…
Yaldızlı şafakları seviyorum…
Ki nedenleri vardır…
***
Atatürk bir şafak vakti vermişti büyük taarruz emrini:
– Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri.
Şair bunu daha sonra şöyle anlatmıştır:
“26 Ağustos gece sabaha karşı
Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı”.
***
Sabaha karşı başlamıştı büyük taarruz…
26 Ağustos şafak vakti…
9 Eylül şafak vaktinde ise Mustafa Kemal’in askerleri İzmir’e giriyor, o şafak vaktinde işgâlci Yunan askerleri ya saklanacak delik ya da kaçacak gemi arıyordu.
***
Yalnız Atatürk gibi dehalar, müstesna komutanlar gibi büyük şairler de severler şafak vakitlerini…
Nitekim şöyle diyordu Nazım Hikmet Salkım Söğüt şiirinde:
“Bir şafaktan bir şafağa
Bir akşamdan bir akşama
Merhaba demeden daha
Bu gitmeler gitme değil”.
***
Türk askeri gitsin diyor kimi Elen yandaşları…
Bu gitmeler gitme değil ki gitsin…
Nasıl ki bu şafaklar hiç bitmeyecektir
Mehmetçik hiç gitmeyecektir.
***
Atatürk de bir şafak gibi doğmuştu milletin ufkunda…
Bir şafak vakti boğmuştu
Düşmanı sine-i milletin bağrında.
***
Ben bu yüzden
Şafaklar hiç bitmesin derim
Ve ben işte bu yüzden
Şafakları severim.