Ulu önder Atatürk’ün, Türk ve dünya çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı vatan bildiğimiz bu topraklara bir kez daha kutluyoruz.
Ve bugün, meydanlarda değil, evlerimizde olacağız. 23 Nisan’ı evlerimizde kutlayacağız.
Ama yerin önemi yok, önemli olan Atatürk’ü yüreklerimizde yaşatmak.
Bazı “büyükler” ise sosyal medyada nutuklar atacak. “Çocuklarımıza daha güzel ve daha aydınlık yarınlar yaratacağız” diyecek. Atatürk de içi boş ve kuru söylemlerle anılacak.
Ama, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza, böyle her yılın 23 Nisan gününde yapılan boş konuşmalarla sahip çıkılmaz. Atatürk de içi boş ve kuru söylemlerle yaşatılamaz.
Çocuklara sahip çıkmak demek onlara çağdaş eğitim sunmak, geleceklerine yatırım yapmak, Rum’un esiri olmamaları için devlete ve egemenliğe sahip çıkmak demektir.
Atatürk’ü yaşatmak ise, ilke ve devrimlerini her alanda uygulamak demektir. Tören ve büst Atatürkçülüğü ise Atatürk’ü öldürmek demektir.
***
Atatürk ilke ve devrimlerinin takipçisi olan halkımız, İngiliz Sömürge İdaresi döneminde 23 Nisanları evlerinde kutlardı. O gün geldiğinde sandıklar açılır, Türk bayrakları çıkarılar ve Atatürk’ün fotoğrafları duvarlara asılırdı.
Okullarda ise, sürgünü ve zindanları göze alan öğretmenlerimiz, her ne pahasına olursa olsun 23 Nisan’ı kutlamaya çalışırdı. Kara tahtalara “Atatürk” yazılır, konuşmalar yapılır, şiirler okunurdu. Bu öğretmenleri saygı ve rahmetle anıyorum. Bu topraklarda Atatürk ilke ve devrimlerinin yeşermesine, kök salmasına onlar öncülük ettiler.
***
Bu arada, çocukluğuma dönüp, bakıyorum; 23 Nisan’ı ilk kez ne zaman kutladık diye.
Aradan yıllar geçmiş, tam olarak hatırlamak mümkün değil.
1963 Aralık ayında köyümüze yapılan Rum saldırısı sonucunda Dağyolu köyüne göç etmiştik. İlkokula orada başladım. Tek bir sınıf var. Birlerden altılara kadar tüm öğrenciler orada ders görürdü. Bir tane de öğretmenimiz vardı. O da bütün sınıflara sırayla ders verirdi.
Öğretmenimiz Ergin Birinci, 23 Nisan’dan günler önce bize şiirler öğretir, konuşmalar hazırlar ve çeşitli etkinliklerin ön hazırlığını yapardı. Sınıfın duvarları ise Atatürk’ün fotoğrafları ile süslenirdi.
23 Nisan’ın bir gün öncesinde ise “hade bakalım yarın 23 Nisan, gösterin kendinizi” derdi. İşte, benim ilk 23 Nisan kutlamasından hatırladığım bunlar.
Ergin hocamız nurlar içinde uyusun.
***
Lefkoşa’ya gelip, yediler mahallesindeki göçmen evlerine yerleştiğimizde ise Arapahmet İlkokulu’na kaydımı yaptılar.
Karayel hoca ile Hidayet hocanım öğretmenlerimizdi. Turgut ve Yüksel hocalar da öyle.
Ve, bir 23 Nisan günü, okullarına 23 Nisan kutlamalarına giden öğrencilerimizin üzerine, Rum mevzilerinden ateş açıldı.
Bunu da unutmam mümkün değil.
Ve aradan yıllar geçti.
Bugün, çocuklarımız 23 Nisan’ı özgür ve korkusuz olarak kutluyor.
Dileğim, 23 Nisanların bu topraklarda sonsuza dek kutlanması… Çocuklarımızın Rum’un esiri olmaması…Geleceklerinin aydınlık olması…
Başka ne isteriz ki…