Emperyalist güçler tarafından hazırlanan ve Türk tarafına dayatılan Annan Planı ile ilgili referandum öncesinde neler yaşandığını çok iyi hatırlıyoruz.
AB, ABD ve Rum denetimindeki fonlardan pek çok sivil toplum örgütü oluşturulmuş, oluk oluk para akıtılmış, “iki toplumlu etkinlikler” yoğunlaştırılmış, gazeteler le TV kanalları satın alınmış, beşinci kol faaliyetleri ile algı operasyonları yürütülmüştü.
Bu arada her türlü söz verilirken, pek çok vaatlerde de bulunulmuştu.
Amaç, Kıbrıs Türk halkını istedikleri şekilde yönlendirmekti.
Sonuçta da başarılı oldular.
Kıbrıs Türk halkı “evet” diyerek ölüm fermanının boynuna geçirmiş oldu. Şimdi hala daha bunun belasını çekiyoruz. Kıbrıs Türk halkına verdiği sözleri yerine getirmeyen AB, “Kıbrıs Türkleri referandumda evet demekle devletinden ve egemenliğinden vazgeçti” diyor. Şimdilerde dayatılan ise birleşik Kıbrıs’ta Rum’un azınlığı olmak.
Birleşik Kıbrıs’ı oluşturmanın yolu da “Kıbrıslılık” bilincinin yaratılmasından geçer. Buna yönelik olarak da yıllardan beri “iki toplumlu etkinlikler” düzenlenir. Bu etkinliklere katılan Türk gençlerine, kadınlarına ve çocuklara şu öğretilir;
“Siz Türk değilsiniz, Türkiye ile bir bağınız yok, siz Kıbrıslısınız.”
Bu arada sözde DNA araştırmaları da yapılır;
“Kıbrıs Türklerinin DNA’sı Rumlarla aynıdır. Türkiye’de yaşayanlarla bir benzerlik göstermez.”
Ve, bütün bu çalışmalar AB, ABD ve Rum denetimindeki fonlardan finanse edilir. Rum Stelios Vakfı da bu finansörler arasında yer alır.
***
Kıbrıs konusunun kritik bir aşamaya girdiği ve Rum yanlısı çözüm şeklinin kabul ettirilmeye çalışıldığı bu günlerde de “iki toplumlu etkinlikler” de büyük bir yoğunluk yaşanıyor.
Kıbrıs Türk gençleri , Rum gençleri ile birlikte Avrupa ve ABD kentlerinde düzenlenen “iki toplumlu etkinliklere” götürülüyor.
Şimdi ise sıra ilkokul çocuklarına geldi. Önümüzdeki günlerde de AB destekli “İmagine” programı altında Türk ve Rum ilkokul çocukları bir araya getirilecek.
Bu arada, AB, ABD ve Rum denetimindeki fonlardan büyük paralar harcanarak bütün kesimlere yönelik olarak “iki toplumlu etkinlikler” yürütülüyor. İşadamları, sanayiciler, sendikacılar, öğretmenler, gazeteciler Avrupa başkentlerinde bir araya getiriliyor.
Bu etkinliklerde Türk ve Türkiye düşmanlığı yapılırken, “Kıbrıslılık” bilinci ile “birleşik Kıbrıs” öne çıkarılıyor.
Daha sonra da dünyaya şu mesaj veriliyor;
“Bakınız biz Kıbrıs Türkleri ile kardeşçe yaşıyoruz, aramızda bir sorun yok, sorun yaratan Türkiye’dir ve Türkiye Kıbrıs’tan elini çekmelidir.”
Bu tezi güçlendirmek için de KKTC’de Türkiye karşıtı eylem ve gösteriler düzenletiliyor.
***
İşte, bu günlerde bunları yaşıyoruz.
AB, ABD ve Rum fonlarından finanse edilen sivil toplum örgütleri ile gazeteler ve TV kanalları yeniden harekete geçmiş durumda. Beşinci kol faaliyetlerini yürütmekle görevli Rum Stelios Vakfı ise içimizde at oynatıyor.
Tümü de “garantiler kalkmalı, Türk askeri Kıbrıs’tan gitmeli, birleşik Kıbrıs oluşturulmalı” diyor.
Kendisini “Kıbrıslı Türk” olarak değil de “Kıbrıslı “ olarak görenler de çoğalıyor.
Tabii ki bu, bir günde olmadı.
Bu, uzun yıllardan beri devam eden çalışmaların sonucu. Devlet ve halk savunmasız durumda bırakılınca bunlar daha da güçlendi.
***
Peki, AB, ABD ve Rum denetimindeki fonlardan neden bu kadar büyük paralar harcanıyor?
Kıbrıs Türk halkını çok sevdiklerinden mi?
Elbette ki hayır.
Onların hedefi Kıbrıs’ı ve Kıbrıs’ın enerji kaynaklarını ele geçirmek. Doğu Akdeniz’de Türk egemenliğinin dayanak noktası olan KKTC’yi yok etmek.
Bu arada örümceğin sevgisini de hatırlamak gerekir.
Örümcek, ağına takılan “sevdiklerini” önce kucağına alıp sarar, sarmalar.
Sonra da yuvasına götürüp halleder.
İşte, biz böyle bir örümcekle karşı karşıyayız.