Başta AB, ABD ve Rum-Yunan ikilisi olmak üzere emperyalist güçlerin uzun bir dönemden beri organize ettikleri iki toplumlu etkinlikler ile atölye çalışmalarında “Kıbrıslılık bilinci” yaratılmaya çalışılmaktadır.
Bu iki toplumlu etkinliklere ve atölye çalışmalarına KKTC’den katılan öğrenciler, öğretmenler, sivil toplum örgütü başkanları, sendikacılar ve diğerleri “hedef kitle” olarak belirlenirken, bunlar “Kıbrıslı” olarak yetiştirilmektedir.
“Kıbrıslılık bilinci geliştirilip, “Kıbrıslılar” yaratıldıktan sonra ise sıra Kıbrıs konusunda “Kıbrıslı çözüme” gelmiştir.
Peki, dayatılmaya çalışılan “Kıbrıslı çözümün” hedefi nedir?
Bunun hedefi Kıbrıs’tan ve bulunacak çözüm şeklinden Türkiye’yi dışlamaktır. Buna göre de müzakerelerde Türkiye’nin söz hakkı olmamalı ve bulunacak çözüm şeklinde de Türkiye’nin garantörlüğü ile müdahale hakkı ve Kıbrıs’ta Türk askeri varlığı olmamalıdır.
Şimdi de sözü Kıbrıs konusunda uzman olan Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik’e bırakalım. Uluçevik “Kıbrıslı çözümü” şöyle değerlendirmektedir;
“Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı “Kıbrıs Türk halkının içine sindireceği çözümden” söz etmiştir. Çözüm sadece “Kıbrıs Türk halkının” değil, Türkiye’nin, Türk Milleti’nin içine sindireceği bir çözüm olması gerektiği unutulmamalıdır.
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas arasındaki müzakere sürecinden itibaren ‘Kıbrıslı çözüm’ kavramı geliştirilmiş ve yerleştirilmiştir. BMGS raporlarında ‘Kıbrıslıların yürüttüğü’ (cypriot-led) ve ‘Kıbrıslıların sahiplendiği’ (cypriot-owned) kavramları kullanır olmuştur. Bununla beraber, daha önceleri Kıbrıs sorununa bulunacak çözüm bahsinde ‘Kıbrıs sorununun doğrudan ilgili dört tarafından’ (four parties concerned) söz edilirdi. Bu çerçevede, Kıbrıs Türk ve Rum toplumları ile Türkiye ve Yunanistan zikredilirdi.
“Kıbrıslı çözüm” anlayışını, Kıbrıs konusunu Türkiye’nin ilgi, etki ve yetki alanından uzaklaştırarak çözme tasavvur ve gayretinin bir belirtisi olarak görüyorum.
1940’lı yılların sonundan itibaren Kıbrıs’ta belirginleşen enosis niyet ve hareketlerinin hem Ada’daki Türk varlığı, hem Türkiye için arzettiği tehdit ve tehlikeler, o zamanlar, millî Kıbrıs davamızın kahraman önderleri Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş ile arkadaşları tarafından ‘aman Kıbrıs Girit olmasın’ gibi söylemlerle Ankara’nın dikkatine ve gündemine taşınmıştı. Bu sayede Türkiye ve Kıbrıs Türk halkı kenetlenmiş ve enosise karşı tarihî direnme başlatılmıştı. Bu direnme on yıllarca sürmüştür. Daha uzun yıllar sürmesi gerekecek gibi de görünmektedir.
Kıbrıs sorununun çözümü sadece Kıbrıs Türk halkının tercihine ve iradesine bırakılabilecek bir konu değildir. ‘Kıbrıs sorunu’ denen konu Türkiye’nin millî davasıdır.
Konumu itibariyle Kıbrıs adası Türkiye’yi, Yunanistan’ı ve İngiltere’yi olduğundan daha fazla ilgilendirmektedir. Bugün İngiltere kendi ülkesinden 8.000 km. uzaktaki Kıbrıs adasındaki egemen üslerini dikkat ve titizlikle muhafaza ediyorsa; bu üslerin muhafazası İngiltere’nin Kıbrıs konusundaki tutumuna şekil ve yön veren temel etken oluyorsa, 80 km güneyindeki Kıbrıs adası Türkiye’yi neden ilgilendirmesin?”
GÜNDEM
18 Kasım 2024SPOR
18 Kasım 2024GÜNDEM
18 Kasım 2024SPOR
18 Kasım 2024SPOR
18 Kasım 2024GÜNDEM
18 Kasım 2024GÜNDEM
18 Kasım 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.