Rum-Yunan ikilisi ile, BM, AB, ABD ve diğer emperyalist güçler, “Kıbrıs konusuyla ilgili müzakere sürecinin KKTC’de ve Türkiye’de 24 Haziran’da yapılacak olan seçimlerden sonra yeniden başlayacağını” söylüyorlardı.
Müneccim olmadıklarına göre, perde gerisinde yaşanan gelişmeleri çok iyi biliyorlar. Zaten, bugüne kadar kapalı kapılar ardında pek çok görüşmeler gerçekleşti, çeşitli senaryolar hazırlandı.
Bu arada, 24 Haziran seçimleri hem KKTC’de, hem Türkiye’de gerçekleşti. Bu seçimlerin sonuçlarını ayrıntılı bir şekilde değerlendireceğiz ama ilk önce Kıbrıs konusunda yaşanan gelişmelere ve yapılan açıklamalara bakmakta yarar var.
Belli oldu ki, Kıbrıs konusuyla ilgili müzakere süreci önümüzdeki günlerde Guterres Çerçevesi temelinde yeniden başlayacak. Bu yönde perde gerisinde yoğun bir çalışma yürütülüyor.
Türk tarafına güvenlik ve garantiler konularında büyük bir bası yapılırken, Rum tarafına ise dönüşümlü başkanlık ve siyasi eşitlik konularında baskı yapılıyor.
Türk tarafına açıkça “garantilerin kaldırılmasını kabul et, bunun karşılığında da dönüşümlü başkanlık ile siyasi eşitliği al” deniliyor.
Rum tarafının da söylediği bu. Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis de, bu konularla ilgili olarak son yaptığı açıklamada şunları söyledi;
“Dönüşümlü başkanlığı kabul etmek için şartlarımız var. Garantiler ve Türkiye’nin müdahale hakkı kalkmalı, Türk askeri Kıbrıs’tan çekilmeli.”
Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis de aynı şartları tekrarlarken, şöyle dedi;
“Garantiler kalkmalı, Türk askeri Kıbrıs’tan gitmeli.”
BM, AB, ABD ve diğer emperyalist güçlerin de söylem ve tutumu bu yönde.
Şimdi, Kıbrıs konusunda taviz vermek isteyenler, dayatılan çözüm şeklini bir “zafer” olarak gösterebilmek için “dönüşümlü başkanlığı ve siyasi eşitliği Rum tarafın kabul ettirdik” diyebilirler.
Ama, bu Kıbrıs Türk halkını aldatmaktan ve uçurumun kenarına getirmekten başka bir şey değil.
Çünkü, Türkiye’nin garantörlüğü ile müdahale hakkı kalkar ve Türk askeri Kıbrıs’tan çekilirse, kağıt üstünde yer alacak olan dönüşümlü başkanlık ile siyasi eşitliğin bir önemi ve hükmü kalmaz.
Bunun bir benzerini 1963 aralık ayında, Enosiis hedefli Rum saldırılarında yaşamıştık. Rum tarafı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit ve kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Türk halkını silah zoruyla cumhuriyetten dışlarken, dünya da bunu seyirci kalmıştı.
Ve, eğer Türkiye’nin garantörlüğü ve müdahale hakkı olmasaydı, ikinci Girit faciası Kıbrıs’ta yaşanacaktı.
Bir de “göbek bağı” meselesi var.
Anastasiadis, yaptığı açıklamalarda sürekli olarak göbek bağından bahsederken, şöyle diyor;
“Çözüm isteniyorsa Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile olan göbek bağı kesilmelidir.”
Yani, garantilerin kalkması ve Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi Rum tarafı için yeterli değil. İstenilen, Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye arasındaki tüm bağların kesilmesi ve Kıbrıs Türk halkının yalnızlığa itilmesi.
Böyle bir durumda da, Rum-Yunan ikilisinin milli hedeflerine ulaşmalarının önünde hiçbir engel kalmaz.
Peki, Rum-Yunan ikilisinin milli hedefi ne?
Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkmak .
Bu hedefe ulaşabilmek için de her yol ve her yöntem kullanılıyor.
Ama, bu hedefe ulaşmak kolay değil. Kıbrıs Türk halkı ile Türk ulusu buna müsaade etmeyecektir.
Bunun da böyle bilinmesinde büyük yarar var…