İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın, geçmişte yaşananları hatırlayamama gibi sorunu olup olmadığını bilmiyorum.
Belki de böyle bir sorunu yoktur.
Veya tarihi gerçekleri çarpıtıp, kendisini ve ruhani liderliğini yaptığı CTP’yi sorumluluktan kurtaramaya çalışıyor.
Bun un en somut örneğini de Annan Planı ile ilgili referandum sonrasında görmüştük. O dönemde Başbakan olan Talat, Annan Planı’nın önde gelen savunucularındandı. Adeta AB’nin sözcüsüydü.
Kıbrıs Türk halkını referandumda “evet” vermeye çağırırken, “bize söz verdiler, evet dersek ambargolar, izolasyonlar kalkacak, evet diyecek olan Kıbrıs Türkleri ödüllendirilecek” diyordu.
Sonuçta, Kıbrıs Türk tarafı referandumda “evet” dedi ama AB ile emperyalist güçlerin verdiği sözlerin bir teki bile yerine getirilmedi.
Durum böyle olunca da başta Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş , Talat’ı eleştirmeye ve sormaya başladık;
“Verilen sözler yapılan vaatler ne oldu, Talat’ı ve halkımızı kandırdılar, Talat kendisine verilen ve yerine getirilmeyen sözlerin hesabını sormalı.”
Talat önceleri sessizliğe büründü ama oluşan bakı karşısında dayanamayınca, şu açıklamayı yaptı;
“AB, ABD ve diğerleri bana referandumda herhangi bir söz vermedi.”
Talat bu açıklamayı yapınca, günlerce oturup gazeteleri taradım. AB, ABD ve diğer ülkelerin yöneticileri ile Talat’ın açıklamalarını teker teker buldum. Talat hemen hemen her açıklamasında “bana, bize söz verdiler” diyordu.
Ve, tüm bu açıklamaları “Kandırılan Bir Halkın Öyküsü” başlıklı yazı dizimde yayınladım.
Bundan sonra da Talat sus-pus oldu. Bir kere daha “bana, bize söz verdiler” demedi.
Ama, Denktaş ile halktan özür dilemedi.
“AB, ABD ve diğerleri bizi kandırdı” diyemedi.
Peki, bunları niye anlattım?
Talat’ın sorumluluktan kurtulmak için gerçekleri çarpıttığını gözler önüne sermek için.
Dahası da var.
Talat, Cumhurbaşkanı olduğunda Rum lideri Dimitris Hristofyas ile Kıbrıs sorununu çözecekti.
Nasıl olsa yoldaştılar ve Talat, Hristofyas’a toz kondurmuyordu. Talat’a göre; Çözümsüzlüğün nedeni Denktaş’tı, çözümü Denktaş engelliyordu.
Ve, geç de olsa Talat, Rum tarafının çözüm istemediğini gördüğünde özetle şu açıklamayı yapacaktı; “Ben Hristofyas’ın böyle olduğunu bilmiyordum, gerçek yüzünü gördüm, çözüm olmuyorsa ne yapayım, kendimi Girne Kapısı’nda asayım mı?”
Talat, kendisi asmadı ama, Denktaş’ tan yine özür dilemedi.
“Çözüm istemeyen Denktaş değildi, Rum tarafıdır” diyemedi.
Şimdi de gelelim KKTC’nin ilanından bir gece önce yaşananları.
Bunu da yarın anlatacağım.