Cumhurbaşkanı seçildikten hemen sonra “Garantiler tabu değildir, 1960 garanti sistemi değişebilir” açıklamasını yapan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, ilk kez garantileri tartışmaya açtı.

Bu tartışmanın devamı da daha sonra geldi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından hazırlanan ve “Guterres çerçevesi” olarak adlandırılan belgede de garantiler geniş şekilde yer aldı.

Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, garantiler konusunun da yer aldığı Guterres çerçevesini “stratejik bir anlaşmanın temeli” olarak kabullenmesi ve Rum tarafına bu konuda öneride bulunması ile birlikte, Rum tarafı garantiler konusunda daha da iştahlandı.

Önümüzdeki dönmede yeniden başlayacak olan müzakerelerde Guterres çerçevesi masada olacak ve garantiler konusu tartışılacak.

Rum liderliği de bunu “Zafer” olarak niteliyor.

Nasıl mı?

Rum Hükümet sözcüsü Prodromus Prodromu, önceki gün yaptığı konuşmada , bunu şöyle açıkladı;

“Guterres raporu Kıbrıs sorununun tarihinde ilk kez, güvenlik konusunu, yani garantilerin kaldırılması ve askerin ayrılması konularını bir çözüm anlaşmasının merkezine koydu. Bu, Kıbrıs’ı Türkiye’den ve Türk askerinden kurtaracak. Bu çerçeveyi Genel Sekreter koydu, müzakereler Genel Sekreter’in nezdinde gerçekleşiyor. Geçtiğimiz yıl Crans-Montana’da Türk garantilerinin kaldırılmasının nihayet görüşülmüş olması korumak istediğimiz bir şeydir. Gerisi tartışılabilir şeylerdir.”

Peki, “gerisi tartışılabilir şeyledir” diyen Prodromu neyi kastediyor?

Tabii ki; siyasi eşitlik ile dönüşümlü başkanlığı.

Çünkü, Türkiye’nin garantörlüğü ile müdahale hakkı kaldırıldıktan ve Türk askeri Kıbrıs’tan uzaklaştırıldıktan sonra, Kıbrıs Türklerine tanınacak olan siyasi eşitlik ile verilecek olan dönüşümlü başkanlığını bir önemi yok.

Rum tarafı için önemli olan tek şey; Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılması.

Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasından sonra, Kıbrıs Türklerine tanınan siyasi eşitlik ile verilecek olan dönüşümlü başkanlık bir gecede ortan kaldırılabilir.

Nasıl mı?

Bunun nasıl olduğunu, Enosis hedefli 1963 Aralık ayı saldırılarında gördük ve yaşadık.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit ve kurucu ortağı olan Kıbrıs Türkleri, bir gecede silah zoruyla Kıbrıs Cumhuriyeti’nden atıldı.
Emperyalist güçler de saldırgan Rum Yönetimini “Kıbrıs’ın meşru hükümeti” olarak tanırken, vahşete ve katliama karşı direnen Kıbrıs Türklerini de “isyancılar” olarak niteledi.

Türkiye’nin garantörlüğü ve müdahale hakkı olmasaydı, Kıbrıs Türkleri katliamdan geçirilip, yok edilecekti.

Ve , şimdi düşünüyorum;

Türkiye’nin garantörlüğü ile müdahale hakkının olmadığı ve Türk askerinin Kıbrıs’tan uzaklaştırıldığı bir çözüm şeklinde Rumlarla birlikte kurulacak olan devlette, siyasi eşitlik ile dönüşümlü başkanlığın devamını kim koruyacak?

Rum, bir gece vakti saldırdığında, kim “dur” diyecek?

BM mi, AB mi, yoksa güvenliği sağlamak için oluşturulması düşünülen Uluslararası Güç mü?

Tabii ki hiçbiri.

Tümü de seyirci kalacak.

Sonrasını düşünmek bile istemiyorum…