Baf’ta 14 Ağustos 1974 tarihinde Rumlar tarafından katledilen Erdoğan Çakır’ın oğlu Serkan Çakır, Rum katillerin adını açıklarken, Rum vahşetini de gözler önüne serdi. Serkan Çakır’ın açıklaması şöyle;
“ 14 Ağustos, hayatımın dönüm noktası, hayatımın 190 derece değiştiği gün, bir insanın nasıl yavaş yavaş bu dünyadan diğer dünyaya geçişini gördüğüm gün. 14 Ağustos, insanların nasıl ölümden kaçışlarına şahit olduğum gün. Babamın göğsünü gere gere sağ eliyle göğsüne vurarak, “kadınlara ve çocuklara dokunmayın, beni öldürün” deyişini hiç bir zaman unutamam. Vurulduktan sonra Kelime-i Şahadet getirdiğini, bana eliyle kaç işareti yaptığını hiçbir zaman unutamam, babama o yaralı halindeyken silah dipçikleriyle vurduklarını nasıl unutabilirim ki?
Yine Ağustos geldi, yine 14 Ağustos geldi, kalbim sızlıyor, babamın canının çıktığını gözlerimle görüyorum, Mustafa amcama 2 şarjör mermi boşaltıldı, yüz üstü yerde yatıyor, ben babama sarılmışım annem kardeşlerimle birlikte babamın üzerine yığıldık, EOKA’cı terör örgütündeki Çelebo’nun oğulları bizlere tuttukları çek silahlarının dipçikleri ile “dışarı be köpek Türk” diye bizleri sokağa fırlattılar, sokağımız kan gölüne dönmüştü, Mustafa amcadan akan kan, babamın silah arkadaşı olan Hasan Kral’ın yattığı yere kadar gelmişti. Hasan Kral abim sağ tarafından yan bir şekilde yatıyordu, sol tarafındaki koltuğunun altından kanının boşaldığını gördüm, yerde iniliyordu, Ansızın yerde yatan Hasan abimin evinin kapısına bir şarjor mermi boşaltıldı, kapı açıldı, kapının arkasından kardeşi Salih Kral çıktı, kucağında 2 yaşındaki kız çocuğu ( Rahme Kral ) bağırsakları dışarıda babasının kucağında melek olmuştu, babasının feryatları hâlâ kulağımda çınlıyor.
Ailemle birlikte bizim sokağın sonuna geldiğimizde, Dilaver Üsteğmenin ağzına silahı soktuklarını ve merminin kafasının arkasından nasıl çıktığını gördüm. Atatürk büstüne doğru geldiğimizde yerde yatan Özgün isminde 20 yaşlarında ayağından vurulmuş bir genç vardı, ayağından kan boşalıyordu. Birkaç kişi yardım etmek istedi fakat yardım etmek isteyenlerin ayaklarının içine kurşun sıkıp onları geri püskürttüler.
Daha sonra bizleri futbol sahasına topladılar, kadınlarla birlikte çocukları bir tarafa, erkekleri ise başka bir tarafa topladılar. Daha sonra erkekleri esir alarak Yereşubu kampına götürdüler. Bizlerin önüne ne kadar silah varsa Eoka’cılar dizdi, toplu katliam yapacaklardı. Daha sonra bizleri evimize gitmek için serbest baktılar, eve giderken Atatürk bütünün önündeki yaralı olarak gördüğüm Özgün şehit olmuştu. Eve gidene kadar tüm şehitlerin üzerinde torba vardı, eve geldiğimiz zaman babam yoktu, ben zannettim ki, babamı hastaneye götürüp tedavi ettiler, çünkü o gün tüm bu olaylar olurken barış gücü de ordaydı. Ben zannettim ki babamı tedaviye götürdüler, fakat öyle değildi, ertesi gün babamın ölüsünü getirdiler. Babamı görmek istedim, onu tanıyamadım. Silah dipçikleriyle göğüs kafesini kırıp, dışarıya çıkarmışlardı , elmacık kemiklerini ve gözlerini dışarı çıkarana kadar onu yaralı hali ile dövdüler. Babam, canım babam nasıl bir acı ile öldürdüler onu, içim sızlıyor.
Yine 14 Ağustos geldi, içim sızlıyor, beni anlayan kaç kişi var ki?”
GÜNDEM
13 Ekim 2024SPOR
13 Ekim 2024GÜNDEM
13 Ekim 2024SPOR
13 Ekim 2024SPOR
13 Ekim 2024GÜNDEM
13 Ekim 2024GÜNDEM
13 Ekim 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.