Yarı kapalı bir deniz olan Akdeniz; Doğu Havzası ve Batı Havzası olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
Doğu Akdeniz Havzası, Tunus’taki Bon Burnu ile İtalya’da Sicilya Adası’nın batıya uzanan ucunda Lilibeo Burnu arasında çizilen hat ile Batı Akdeniz Havzasından ayrılmaktadır. Girit, Karpatos, Kasos ve Rodos adalarıyla da Ege Denizi’nden ayrılmaktadır.
Doğu Akdeniz havzası, mevcut siyasi konjonktür açısından oldukça karışık bir coğrafya olma özelliğine sahiptir. Bunun nedeni, Doğu Akdeniz olarak anılan yerin Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, İngiltere, KKTC ve GKRY kıyıları ile çevrili olmasıdır. Bölgede kıyıdaş devletler ya da hükümetler arasındaki mevcut ciddi uyuşmazlıklar, çatışan menfaatler ve birbirlerine olan güvensizlikler bulunmaktadır. Son yıllarda bölgede varlığından söz edilen zengin hidrokarbon, petrol ve doğalgaz yatakları, bu uyuşmazlıkları daha da alevlendirmektedir. Bölgeye ve bölge devletlerine ilişkin gelişmeler, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki komşuları ile deniz alanlarını sınırlandırması meselesine her zamankinden daha fazla önem kazandırmaktadır.
SİYASİ DURUM VE ETKİLERİ
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB); kıyı devlet tarafından esas çizgiden itibaren 200 deniz mili uzaklığa kadar ilan edilebilen, kıyı devletinin egemenliği altında olmayan fakat bu alanda hem deniz tabakasında hem deniz tabanında ve deniz tabanının altında bulunan bütün canlı veya cansız doğal kaynaklar üzerinde kıyı devletine münhasır yetkiler tanıyan bir alandır. Kıyı devletine; suni adalar, tesisler ve yapılar kurma, etrafında 500 m çapında güvenlik bölgesi ilan etme ve bunları kullanma, denize ilişkin bilimsel araştırma yapma ve deniz çevresinin korunması ve muhafazası konularına ilişkin yetkiler tanımaktadır. Ancak kıyı devletlerinin kuracağı yapay adalar ve tesisler diğer devletlerin bu alanı kullanma haklarını, özellikle de uluslararası ulaşım için gerekli kabul edilmiş güzergâhları kullanmalarını engellememelidir.
MEB’in belirlenmesi için “ilan” ve “antlaşma” şeklinde iki ayrı ya da bütünler yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerden MEB ilan etmek için 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS)’nin 75’inci maddesi gereğince sahildar devletin ilan ettiği MEB’i gösteren harita yayımlayarak veya coğrafi koordinatlara ilişkin listeleri gerektiği şekilde yayımlayarak bunların bir nüshasını BM Genel Sekreteri’ne göndermesi gereklidir.
1982 BMDHS kıyı devletine karasularında ve devamında münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkını vermektedir. Öte yandan 1982 BMDHS’nin 74’üncü maddesi, sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasında MEB sınırlandırılmasının hakkaniyete uygun bir çözüme ulaşması amacıyla Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38’inci maddesinde belirtildiği şekilde, uluslararası hukuka uygun olarak antlaşma ile yapılması gerektiğini de belirtmektedir.
1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ilgili 74. ve 83. Maddeleri, uluslararası yargı ve hakemlik kararlarındaki anlayışı aynen yansıtmaktadır. Bu maddeler, hem kıta sahanlığı hem de MEB sınırlandırması için “kıyıları karşıt ya da bitişik olan devletler arasında kıtasahanlığı sınırlandırması Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38. Maddesinde belirtildiği şekli ile uluslararası hukuk kurallarına dayanan bir antlaşma ile ve hakça çözüm bulmak maksadı ile yapılır prensibini kabul etmektedir.
Özetle, Sözleşme ve uluslararası yargı kararları hakkaniyete uygun bir çözüm için; “ilgili tüm taraflar arasında varılacak bir antlaşmadan” bahsetmektedir. Bununla birlikte MEB’in tek taraflı ilan edilemeyeceğine ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Doğu Akdeniz’de ise devletlerin tüm kıyıdaşlarla antlaşmadan ziyade MEB’ini tek taraflı olarak ilan etme ve ikili antlaşmalar yapma yolunu seçtikleri görülmektedir. Bu kapsamda, GKRY, Libya,Suriye,Lübnan ve İsrail MEB ilanında bulunmuştur.
EKONOMİK DURUM
ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından sadece Kıbrıs Adası’nın çevresinde 8 milyar varil olduğu söylenen petrol rezervinin yaklaşık değerinin $550 milyar dolar civarında olduğu açıklanmıştır. Ayrıca “Herodot” olarak adlandırılan Girit’in güney ve güneydoğusundaki alanda toplam 3,5 trilyon metreküplük doğalgaz bulunmaktadır. Bu bağlamda; Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Adası’nın çevresinde yaklaşık olarak toplam değeri $2,5 trilyon dolar olan 30 milyar varil petrole eşdeğer hidrokarbon yatakları bulunduğu tahmin edilmektedir. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervinin, Avrupa’nın 100 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek seviyede olduğu belirtilmektedir. Arama çalışmalarının halen birçok bölgede devam ettiği ve olası yeni sahaların keşfi ile ilan edilmiş bu rezervlerin daha da artacağı düşünüldüğünde, dogal kaynaklar bağlamında Doğu Akdeniz’in önemi bir kat daha artmaktadır. Ancak bu rakamların abartılı ve ekonomik değerinin daha düşük olduğuna dair bazı araştırma sonuçları da mevcuttur.
Bu bağlamda; Doğu Akdeniz’de mevcut uyuşmazlığın temel sebebi olarak, GKRY’nin hakça ve adil olmayan bir şekilde diğer devletlerle birtakım deniz alanları sınırlandırmaları yapması, daha açık bir ifadeyle münhasır ekonomik bölge ilan etmesidir. Genel olarak deniz alanlarının sınırlandırılmasında özel olarak da münhasır ekonomik bölge sınırlandırması gibi meseleler de, hem 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi ve hem de örf ve adet hukuku kuralları hakkaniyete uygun çözüm öngörmektedir. Uygulanan uluslararası hukuk kurallarına göre, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırı hakkaniyete uygun olarak çizilmektedir ki, temel prensip budur. Öte yandan ortay hat prensibi, sınırlandırmada kullanılan metotlardan biridir ve hiçbir önceliği yoktur. Ortay hat bazı durumlarda hakkaniyete uygun sonuçlar yaratabilmektedir. Elbette hakkaniyete uygun sonuçlar yarattığı ölçüde uygulanmalıdır, fakat her durumda ortay hat hakkaniyete uygun bir sonuç yaratmamaktadır.
GKRY, 5 Nisan 2004’te resmi gazetede yayınlanan bir yasa ile Mart 2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 24 mil genişliğinde bitişik ve 200 mil genişliğinde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmiştir. Mısır, 1958 yılından beri 12 mil genişliğinde karasuları uygulamasını sürdürmektedir. Aynı zamanda 200 m ya da işletilebilir derinliğe kadar olan kıta sahanlığı haklarını kullanacağını öngören bir düzenlemeye sahiptir. Lübnan’ın 07 Eylül 1983 tarihli Kara Suları Kanunu’na göre kara suları 12 mildir. Doğu Akdeniz’de GKRY dışında başka bir ülkeyle yapmış olduğu herhangi bir deniz yetki alanı sınırlandırması anlaşması yoktur. Suriye, 200 m ya da işletilebilir derinliğe kadar kıta sahanlığına sahip olduğunu hüküm altına alan 28 Aralık 1963 tarihli bir düzenlemeye sahiptir. İsrail’in 12 deniz mili Kara Suları genişliğini içeren Kanunu 5 Şubat 1990 tarihinde kabul edilmiştir. GKRY ile İsrail MEB anlaşması 17 Aralık 2010 da imzalanmıştır.
Türkiye 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’ne ve 1982 BMDHS’ne taraf değildir. Karasularının genişliği ile ilgili ulusal düzenlemeleri Ege’de Yunanistan ile yaşadığı sorunlardan dolayı biraz karmaşıktır. Türkiye’nin Kara Sularının genişliği 6 mildir fakat Karadeniz ve Akdeniz’ de 12 mil uygulamaktadır.
Türkiye MEB uygulamasında bölge ülkeleri arasında yalnız kaldığı gözlemlenlenmektedir.
Mevcut koşullarda Doğu Akdeniz’deki sorun birkaç farklı kategoride değerlendirilebilir. İlk kategori hiç kuşkusuz deniz yetki alanları ile ilgili devam eden hukuki tartışmadır. Bu alandaki en büyük sorun Türkiye-KKTC-GKRY-Yunanistan arasında yaşanmaktadır. Rum Yönetimi söz konusu MEB ilanını yaparken tek taraflı ve bütün adanın temsilcisiymiş gibi hareket ederek Kıbrıs’taki Türk Toplumunu yok saymıştır. Rum Yönetiminin bu tavrını sürdürmesi üzerine Türkiye, KKTC ile anlaşarak 21 Eylül 2011’de “Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Hakkında Anlaşma” imzalamıştır.
SONUÇ
Doğu Akdeniz’in karmaşık fiziki ve siyasi coğrafyası, çatışan menfaatler ve bölgede bulunan doğal kaynaklar nedeniyle son zamanlarda önem kazanan kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi işleminin öncelikle, bu denize kıyısı olan Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Yunanistan, İngiltere, Filistin, KKTC ve GKRY’nin katılacağı çok taraflı bir antlaşma ile çözüme kavuşturulması hukuki bir gerekliliktir.
Bahse konu kıyıdaş devletlerin tamamının katılımıyla, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının paylaşımı pek mümkün görülmese de, Türkiye’nin ileride ulaşılacak çözümün zeminini oluşturmaya hizmet etmek üzere, bir an önce kendi tezlerini ve teknik çalışmalarını hazırlaması ve taleplerini belirgin hale getirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin münhasır ekonomik bölge sınırlarını belirlemesi, Doğu Akdeniz’deki politikalarını ve uygulamalarını bu sınırlara göre yönlendirmesi açısından da büyük önem arz etmektedir.
Belirlenecek yeni politikada iki seçenek masada duruyor: Bunlardan birincisi Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’nin bağımsız devletler olarak ayrı ayrı ilan edecekleri kendi MEB’leri içerisinde hidrokarbon aramalarında bulunmak. İkincisi ise uluslararası şartların değiştiği dikkate alınarak gelecek yıldan itibaren KKTC’nin Türkiye ile bütünleşmesine odaklanmak suretiyle ilan edilecek yeni MEB’de hidrokarbon aramaları yapmak.
Her iki durumda da deniz alanımızda bulunan potansiyel kaynakların araştırılmasına öncelik verilmeli. Şimdiye kadar derin denizlerde keşif-arama çalışmalarında pek bulunmadığımız ve denizlerimizi ihmal ettiğimiz bir gerçek. Bu durum Doğu Akdeniz için daha fazlasıyla geçerli. Gerek kendi imkanlarımızı geliştirerek gerekse derin denizde arama teknolojisine sahip yabancı şirketlerle ortaklık yoluyla tüm deniz alanlarımızı kapsayacak bir enerji arama seferberliği başlatılmalı.
GÜNDEM
21 Aralık 2024SPOR
21 Aralık 2024GÜNDEM
21 Aralık 2024SPOR
21 Aralık 2024SPOR
21 Aralık 2024GÜNDEM
21 Aralık 2024GÜNDEM
21 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.