DOLAR 32,4958 0.14%
EURO 34,7628 0.1%
ALTIN 2.483,950,89
BITCOIN %
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Cemal ASLAN;   Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye
  • Kıbrıs Volkan
  • Güncel
  • Cemal ASLAN; Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye

Cemal ASLAN; Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye

ABONE OL
05 Aralık 2018 10:33
Cemal ASLAN;   Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye
0

BEĞENDİM

ABONE OL

MEB’e ilişkin hükümler 1982 BMDHS’nin 55-85’inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. En fazla 200 deniz miline kadar uzanan MEB, karasularının ölçülmeye başladığı hattan itibaren ölçülmeye başlamaktadır (Md. 57; Md. 5-16). Sözleşme, eğer deniz genişliği, bu genişliği karşılayacak kadar büyük değil ise, kıyı devletleri arasında anlaşma yapılmasını öngörmektedir. Ayrıca Sözleşme, MEB ilan eden kıyı devletinin ilan ettiği MEB’i gösteren harita yayımlayarak bir nüshasını BM Genel Sekreterliğine göndermesi gerektiğini belirtmektedir (Md. 75 Para.2)
1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ilgili 74. ve 83. Maddeleri, uluslararası yargı ve hakemlik kararlarındaki anlayışı aynen yansıtmaktadır. Bu maddeler, hem kıta sahanlığı hem de MEB sınırlandırması için “kıyıları karşıt ya da bitişik olan devletler arasında kıta sahanlığı sınırlandırması Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38. Maddesinde belirtildiği şekli ile uluslararası hukuk kurallarına dayanan bir antlaşma ile ve hakça çözüm bulmak maksadı ile yapılır” prensibini kabul etmektedir. Örnek kararlar: 1977 tarihli İngiltere-Fransa Davası, 1983 tarihli Gine-Gine Bissau davası, 1992 tarihli Kanada-Fransa Saint Pierre & Miquelon Davası, 1999 tarihli EritreYemen Davası, 2009 tarihli Romanya-Ukrayna “Yılan Adası” Davası.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Avrupa Birliği’nin desteğini de alarak, 2 Nisan 2004’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin haklarını yok sayarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına 21 Mart 2003 tarihinden geçerli olmak üzere münhasır ekonomik bölge ilanında bulunmuştur.
GKRY, 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır, 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzalamıştır. GKRY’nin Lübnan ile imzaladığı anlaşma Türkiye’nin girişimleri neticesinde Lübnan iç hukukunda henüz onaylanmamıştır. Ayrıca, GKRY’nin Suriye ile sınırlandırma antlaşması müzakereleri yürüttüğüne,Libya ile bir sınırlandırma antlaşması yapma arayışı içinde olduğuna dair bilgiler açık kaynaklarda mevcuttur. 27 Mayıs 2009’da, Libya Genel Halk Komitesi tarafından çıkarılan bir yasa ile 200 deniz mili genişlikte olacak şekilde Birleşmiş Milletler’e beyan edilmiştir.
Türkiye, 2 Mart 2004 tarihinde BM genel sekreterliğine bir nota vererek, Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarının mevcut olduğunu BM nezdinde bildirmiştir. (Türk Dışişleri Bakanlığı’nın 30 Ocak 2007 tarihli basın bildirisi) Bu antlaşmanın imzalanmasından sonra Türkiye tarafından antlaşmanın Türkiye ve KKTC’nin Kıbrıs Adası’nın etrafındaki deniz alanlarında mevcut hak ve menfaatlerini dikkate almadığı, GKRY’nin tek başına bütün Ada’yı temsil etme yetkisinin bulunmadığı bildirilmiş, her hal ve kârda böyle bir antlaşmanın yürürlüğe konulmaması talep edilmiştir.
Yunanistan ise, deniz yetki alanlarına ilişkin olarak, “Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis hattını esas alarak ortay hatta dayalı deniz yetki alanı sınırlandırması” yapmayı hedeflemektedir.
Bu kapsamda, Mısır ve Libya ile görüşmeler yapmaya başlamış, ancak bu teşebbüsler Türkiye’nin konuya olan hassasiyetleri ve girişimlerinin de etkisiyle henüz sonuçlanmamıştır.
Diğer yandan, Yunanistan GKRY ile bir sınırlandırma antlaşması yapmak üzere uygun bir zaman kollamaktadır. Ancak herhangi bir anlaşma yapmadan da MEB ilan etme konusu Yunan Meclisinde tartışılmaktadır. Ayrıca İsrail’in Yunanistan’ın iddia ettiği MEB’i tanıdığı ve İsrail’in yayınladığı bazı haritalarda, Yunanistan MEB’inin, GKRY MEB’inin devamı olarak gösterildiği de Yunanistan’da zaman zaman dile getirilmektedir.
Yunanistan; Girit, Kaşot, Çoban, Rodos, Meis hattını ilgili kıyı kabul ederek Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den dışlamaya çalışmakta, GKRY ile birlikte ortay hatları esas alıp bunları hakkaniyete uygun hale getirmekten kaçınarak Türkiye’ye sadece Antalya Körfezi ile sınırlı çok az bir kıta sahanlığı ve MEB alanı bırakmaya yönelik hareket etmektedir. Bu tutum ilgili uluslararası hukuk normları ile bağdaşmamaktadır ve hukuki mesnetten yoksundur. Bu yaklaşımın gerekçeleri ise şu şekildedir;
Öncelikle söz konusu Adalar Yunan ana karası ile Anadolu kıyıları arasında çizilen ortay hatta bakarak “Ters Tarafta” yer alan adalar olduklarından, sınırlandırma konusunda kıyı oluşturamaz ve karasuları dışında kıta sahanlığına sahip olamaz. Bu husus Uluslararası Hakem Mahkemesi’nin İngiltere ile Fransa arasındaki Kanal kıta sahanlığı uyuşmazlığında açıkça belirtilmektedir. Bu kapsamda Girit, Kaşot, Çoban, Rodos ve Meis Adalarının bir hatla birleştirilerek Yunanistan için Türkiye’nin sınırlandırma bölgesine cepheli ilgili kıyı şeridini ortadan kaldıran yeni bir kıyı oluşturması mümkün değildir.
Herhangi bir sınırlandırma işleminde, aralarından duruma uygun olan prensiplerin seçilebileceği bir hakkaniyet prensipleri listesinin mevcut olduğu ilgili yargı ve hakemlik kararlarından ortaya çıkmaktadır. Kararlardan ön plana çıkarılan prensip “coğrafyanın üstünlüğü” prensibidir. Coğrafya kavramından, iki ülke arasında sınırlandırmaya konu olan alandaki anakara coğrafyası anlaşılır. En önemli coğrafi unsur anakara kıyılarının uzunluğudur. UAD tarafından bu prensip, Kuzey Denizi Davaları kararında, “coğrafyanın yeniden şekillendirilmesi söz konusu olamaz”,İngiltere-Fransa Davası kararında “eşit uzaklık ya da başka herhangi bir sınırlandırma metodunun uygunluğunu coğrafi şartlar belirler”
Libya -Malta Davası kararında “tarafların kıyıları başlama çizgisini oluşturur”
ve Tunus-Libya Davası kararında “kıta denize hâkimdir” şeklinde belirtilmiştir. MEB ve kıta sahanlığının tek davada sınırlandırıldığı kararlarda coğrafyanın üstünlüğü prensibi ön plana çıkarılmıştır.
Uluslararası mahkemeler, sınırlandırma işlemine başlarken öncelikle iki anakara ülke arasında, anakara ülkelerinin coğrafi özelliklerini yansıtan bir sınırlandırma çizgisi belirlemektedir. Eğer iki ülkenin kıyı uzunlukları yaklaşık ve kıyı şekilleri birbirlerine benzer ise, sınırlandırma çizgisi eşit uzaklık çizgisi olmaktadır. Kıyı uzunlukları arasındaki fark ve kıyı şekillerindeki önemli farklılıklar ise, sınırın eşit uzaklık dışında bir sınır olmasını gerektiren unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mahkemeler sınırlandırmanın ikinci aşamasında, belirlenen bu sınırın diğer “ilgili” coğrafi unsurlar dikkate alındığında da hakça sayılıp sayılmayacağını değerlendirmektedir.
Adalar diğer coğrafi unsurların başında gelmekte ve bu aşamada adalara verilecek etkinin ne olması gerektiği değerlendirilmektedir. Özellikle anakaralar arasındaki adalara ne kadar etki verileceğini, coğrafi denge ve nüfus, konum ve büyüklük gibi özellikler belirlemektedir. Adaların kıta sahanlığı olsa da, bu durum
adaların anakara ülkeleri ile aynı statüde oldukları sonucunu doğurmaz. Adalar bazı durumlarda, özellikleri çerçevesinde sınırlandırma çizgisini ya sınırlı bir biçimde etkilemekte ya da hiç etkilememektedir. Başka bir ülkenin kıyılarına yakın adaların, sınırlandırmadaki rolü çok daha fazla kısıtlamaya tabi tutulmaktadır. Zira iki anakara arasındaki sınırlandırmada bu şekilde konumlanmış adaların anakaraların gerektirdiği sınırlandırma çizgisi üzerindeki “bozma” (distortion) etkisi çok daha fazladır. Dolayısı ile bu şekilde konumlanmış adalara çoğu kez ya çok sınırlı etki verilmekte ya da tümden ihmal edilmektedir.
Şayet bu adalar, üzerlerinde yaşayan yerleşik nüfus miktarının azlık, ekonomik
olarak zayıflık, yerleşim unsurlarının yetersizliği gibi faktörler nedeni ile sosyal olarak zayıf ve çevresindeki anakaralara kıyasla yüzölçümü açısından çok küçük iseler, herhangi bir etki sahibi olmaları çok daha zorlaşmaktadır. Bir başka devletin kıyılarına yakın olmayan, ama iki ana kıta arasındaki eşit uzaklık çizgisi dikkate alındığında diğer ülkeye yakın olan adaların da benzer bir biçimde önemli bir sosyal hayat barındırmadıkça ihmal edildikleri görülmektedir.
Hakça çözüme ulaşılması için, coğrafi unsurların yanında diğer bütün ilgili unsurların da dikkate alınması gereklidir. Bu nedenle sınırlandırmanın bir sonraki
aşamasında coğrafya dışı ilgili unsurlar uluslararası mahkemeler tarafından değerlendirilmektedir.
Dolayısı ile Yunanistan’ın Kerpe, Kaşot, Rodos ve Meis adalarının Türkiye ve Yunanistan anakaraları arasındaki ortay hattın “ters tarafında” (Türkiye anakarasına yakın yarıda) yer almaları nedeni ile Doğu Akdeniz’de MEB sahibi olması mümkün değildir. Öte yandan “coğrafyanın üstünlüğü” ve “oransallık” prensipleri ışığında, Anadolu yarımadasının kıyılarının uzunluğu bu adalarla kıyaslanamayacak derecede fazladır. Ayrıca Anadolu yarımadası önündeki konumları nedeni ile bu adalar “kapatmama” prensibine aykırılık oluşturmaktadır.
İşte sınırlandırmada son derece önemli bu prensip ve faktörler ile daha önceden petrol arama ruhsatı alanları belirlenmesi gibi devlet uygulamaları Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki MEB iddialarının hukuki mesnetlerini ortadan kaldırmaktadır.
Ancak; uluslararası hukuka aykırı böylesi bir durumun gerçekleşmesi halinde, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesi Antalya Körfezi ile sınırlandırılacak ve yaklaşık 41.000 kilometrekare olacak, böylece tahmini asgari 104.000 kilometrekarelik deniz yetki alanı kaybedilmiş olacaktır. Buna rağmen Yunanistan ve GKRY ikilisi uluslararası aktörleri kendi amaçları doğrultusunda yönlendirebilmekte ve çeşitli haritalar yayınlatmaktadır. Bu haritalardan en önemlisi Seville Üniversitesi’nde hazırlanan Türkiye’ye sadece 41.000 kilometrekarelik alanın reva görüldüğü haritadır.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.