Rum-Yunan ikilisi, “Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis hattını” esas alarak ortay hatta dayalı deniz yetki alanı sınırlandırma metodunu kullanarak Uluslararası hukuka aykırı olarak harita çizdiler ve AB ülkeleri Büyük Elçilerine güya AB’ne de ait olan deniz yetki alanlarında “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki illegal faaliyetleri” başlığı altında slide gösterisi sunum yaptılar.
Bilginiz olsun; Bu yazdıklarım Türkiye ve KKTC’nin Denizcilik Hukuku ve Uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru HAKLARIDIR.
İlk önce bir şeyi netleştirelim. Kuzeydeki Rum’un acenteleri ve sesleri de Rum’un ağzıyla birlik olarak; “Türkiye,1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini imzalamadı” iddialarına atfen Türkiye’nin imzalamamasının hukuki çerçevedeki izahı ve çekincesi şudur;
Türkiye, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini imzalamamakla birlikte birçok maddesini teamül hukuku niteliği taşıdığı için uyguluyor. Ancak sözleşme özellikle Ege gibi yarı kapalı ve özel koşullar taşıyan denizler için yeterli güvenceleri sağlamıyor; Md. 3,33, 121. Çekinceye de izin vermiyor. Bu arada ABD ve Israil de çekince belirterek imzalamadılar.
Uluslararası hukukta; Rumların iddia ettiği “Ortay hat” metodu Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) için geçerli değil. Uluslararası hukukta “ortay hat” metodu SADECE KARASULARI içindir. KARASULARI da 12 mildir 24 mil değil. Ayrıca Güney Kıbrıs bir sahildar devlet değil ADADIR ve ADALARIN anakaralar kadar Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) HAKKI YOKTUR.
Kıbrıs adasının, uluslararası hukuk uyarınca eşit sınırlamaları bozduğu için adanın batısındaki basit eşitlik sınırlandırma yöntemlerine dayanan tam bir ekonomik bölge oluşturamaz.
BM Deniz Hukuku Sözleşmesi dahil deniz hukukunun kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) sınırlandırması konusundaki amir hükmünün ve temel prensibinin hakkaniyetli sınırlandırma olduğunu belirtiyor.
Sınırlandırma yapılırken bölgedeki tüm özel koşulların dikkate alınması ve kıyı uzunlukları arasındaki orantının göz önünde bulundurulması gerekir, Yunanistan ve Rum tarafının iddialarının hiçbir sınırlandırma davasında örneği bulunmuyor.
Uluslararası deniz hukukuna göre adaların kıta sahanlığı ve MEB hakkına sahip olmalarıyla, sınırlandırmanın iki ayrı konu olduğunu ve özellikle ana karalarla adaların karşılaştığı ve özel koşulların olduğu durumlarda, adaların sınırlandırmada anakaralar kadar geniş deniz yetki alanları alamaz.
Kapalı ya da yarı kapalı denizlere kıyısı olan devletlerin haklarını kullanırken birbirleriyle iş birliği yapması gerekir.
Adalara, deniz sınırında sınırlı veya eşit şekilde sınırlandırılmasını engellemesi durumunda konumlarının sınırlandırmada hiç etkisi yoktur. Bu nedenle Türkiye ve KKTC Kıbrıslı Rumların meşru olmayan ekonomik bölge iddialarını tanımıyor.
Sözde hidrokarbon sahaları ile de facto durum oluşturma isteyen GKRY, Yunanistan ve AB deniz sınırı sınırlandırmaları olmadan harita yayımlayarak bizzat uluslararası hukuku çiğnemektedir.
Deniz Hukuku Sözleşmesi, ikili anlaşmalarla üçüncü bir ülkenin haklarını gasp etme hakkı vermiyor. Örneğin Rumların ikili deniz sınırlandırmasına gitmesi sonucu Türkiye’nin ve KKTC’nin deniz yetki alanları ihlal edildi. GKRY’nin yaptığı tüm anlaşmalar, üçüncü ülkelerin, Türkiye’nin ve KKTCnin haklarını gasp ediyor.
Türkiye ve KKTC, GKRY’nin komşularıyla olan deniz sınırı konusundaki münhasır ekonomik bölge anlaşmalarını tanımıyor, çünkü adanın karasularını Kuzey Kıbrıs Türklerinin aleyhine elden çıkarma ve kullanma haklarını kabul etmiyor.
Avrupa Birliği’nin halihazırda tüm üyeler için ortak, ilan edilmiş bir Münhasır Ekonomik Bölgesi bulunmamaktadır. Üçüncü ülkelerin meşru haklarını ihlal eden AB üyelerinin denizcilik iddiaları, AB’nin dış sınırları olarak gösterilemez ve talep edilemez. Yunanistan ve GKRY istedi diye herhangi bir üye ülkenin sınırları AB tarafından belirlenemez.