DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 20840242,47%
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Denktaş 14 Kasım 1983 akşamını anlatıyor;    Baskı yapılmadı

Denktaş 14 Kasım 1983 akşamını anlatıyor; Baskı yapılmadı

ABONE OL
16 Kasım 2018 12:26
Denktaş 14 Kasım 1983 akşamını anlatıyor;    Baskı yapılmadı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

NACAK GAZETESİ- “Ben 14 Kasım akşamı bütün milletvekillerine yemek verdim. Geldiğimiz noktayı, Rumların hiçbir zaman bizimle eşit şartlarda bir anlaşma yapmak niyetinde olmadıklarını, siyasetlerinin Kıbrıs’ı alıp kaçmak olduğunu anlattım ve biz karar verdik dedim. Yarın meclis toplanacak ve bağımsızlığı ilan edeceğiz
Büyük bir tartışma yaşandı. “Yapar mısın, yapamaz mısın, nasıl yaparsın, nasıl edersin” diye. Bana karşı “sen her şeyi Türkiye ile yaparsın, Türkiye’nin sözünden çıkmazsın, sen Türkiye’nin uydusu haline geldin” diyerek muhalefet eden CTP ve TKP milletvekilleri, bu sefer birden bire “Türkiye’ye sordun mu?” dediler. Dedim siz böyle demez misiniz, çünkü bu bizim kararımızdır
Baktım iş kızışıyor, dedim ki bir dakika yarın meclistesiniz, oy vermemek hakkınızdır. Ama bir şey bileceksiniz, bizim kâfi çoğunluk oyumuz var, geçireceğiz. Cumhuriyetin doğuşuna oy vermeyen olursa, tabiatıyla siz de kabul edeceksiniz ki cumhuriyet doğduktan sonra onlara cumhuriyetin içinde siyasi söz hakkı verilmeyecektir Meclisten çıkacaksınız. Baskı dedikleri bu
Sonradan söyledim kendilerine eğer baskısaydı ve siz bu baskıya boyun eğmişseniz, o zaman sizin orada oturma hakkınız yoktu, baskıya boyun eğen milletvekili olamaz. Vicdanen vermişseniz sonradan baskı ile verdim demek size yakışmaz.”

Ben 14 Kasım akşamı bütün milletvekillerine yemek verdim. Kendilerine geldiğimiz noktayı, Rumların hiçbir zaman bizimle eşit şartlarda bir anlaşma yapmak niyetinde olmadıklarını, siyasetlerinin Kıbrıs’ı alıp kaçmak olduğunu anlattım ve biz karar verdik dedim. Yarın meclis toplanacak ve bağımsızlığı ilan edeceğiz.
Yemekte büyük bir tartışma yaşandı. Yapar mısın, yapamaz mısın? Nasıl yaparsın, nasıl edersin diye. Şimdi o güne kadar muhalefet bana sen her şeyi Türkiye ile yaparsın diye muhalefet ediyordu. Türkiye’nin sözünden çıkmazsın, sen Türkiye’nin uydusu haline geldin falan diyen muhalefet, bu sefer birden bire “Türkiye’ye sordun mu? dedi. Dedim siz böyle demez misiniz, çünkü bu bizim kararımızdır.
Baktım iş kızışıyor, dedim ki bir dakika yarın meclistesiniz, oy vermemek hakkınızdır. Ama bir şey bileceksiniz, bizim kâfi çoğunluk oyumuz var, geçireceğiz. Cumhuriyetin doğuşuna oy vermeyen olursa, tabiatıyla siz de kabul edeceksiniz ki cumhuriyet doğduktan sonra onlara cumhuriyetin içinde siyasi söz hakkı verilmeyecektir Meclisten çıkacaksınız. Baskı dedikleri bu. Benden çıktılar, gece yarısıydı, büyükelçiliğe gitmişler. Büyükelçi İnal Batu da sizin işinizdir bu demiş. Oradan da bir şey bulamadılar. Türkiye’ye telefon etmeye kalktılar. Telefonlar kesikti, telefonları biz kesmiştik.
Yabancıların duymaması için ve Türkiye’ye baskı yapıp geri adım attırmaması için sessizliği tercih ettik.
“KKTC’NİN İLANI”
Bütün gece arkadaşlar köyleri dolaşıp, yarın (ertesi sabahleyin) meclisin önüne geliniz, büyük bir olay olacak, Denktaş’ın size büyük bir şeyi var gibi filan demişler. Herkes sezdi olası, meclisin önüne toplanmış, büyük bir kalabalık vardı. İçeride bir resmim var onu göreceksiniz. Ve elbirliği ile geçti.
Sonradan söyledim kendilerine eğer baskısaydı ve siz bu baskıya boyun eğmişseniz, o zaman sizin orada oturma hakkınız yoktu, baskıya boyun eğen milletvekili olamaz. Vicdanen vermişseniz sonradan baskı ile verdim size yakışmaz.
“RUMLARIN VE ABD’NİN TEPKİSİ”
Rumların tepkisi doğaldı da Amerika’nın, Amerikalıların bizi bir türlü anlamamak istemesi doğal değildi. Yani Rum’dan yana ağırlıklarını koymalarını biz hep Yunan lobisinin etkisine hamlettik. Hâlbuki sonradan o günlerin arşiv belgelerini okuyunca görüyoruz ki onun ötesinde bir şeyler var. Yani Amerika’nın kendi siyaseti Kıbrıs’ı Yunan’a vermekti. Bu kararı vermiş kendisi evvelden, önceden. Niçin? Makarios’a güvenmiyor. Makarios Sovyetleri Kıbrıs’a getirebilir diye korku içindedir. Ve NATO üyesi Yunanistan’a vermek suretiyle rahatlamak istemektedir. Maalesef bu ana siyaseti, bugüne kadar takip ettiği siyasetin pelerini teşkil etmiştir.
Bu nedenle hiçbir zaman ortada kalamamışlardır, hiçbir zaman Türk tarafını anlamak istememişlerdir.
“ÖZAL ÇOK KIZDI”
Özellikle Sayın Özal çok kızdı. Kendileri hükümete gelmeden önce bu nasıl yapıldı ve hükümetten, Türkiye’den gizli yapıldı zannı ile bize çok kızdı. Sonra İlter Türkmen, gidip kendisine anlattı. Dedi ki, bu bizim de bilincimiz dahilinde yapılmıştır, başka çare yoktur. Sonra yumuşadı, yoksa başlangıçta çok kızdı. Benim kendisine oyun yaptığımı düşündü, kendisine oyun yaptık diye düşündü.
“RUMLAR GÜVENLİK KONSEYİ’NE GİTTİ”
Kimseden bize geri alın diye bir tepki gelmedi. Biz bağımsızlığı ilan edince Rumlar bizi Güvenlik Konseyi’ne götürdü. Güvenlik Konseyi’nde istedikleri kararı çıkardılar, bizi takbih ettirdiler, yasadışıdır dediler. BM kararını geçersiz diye orada konuştuk, kendimizi müdafaa ettik, federasyon olacak, federasyonun temelinde de devlet vardır, federasyonu önlemez, federasyondan yanayız dedik. O öylelikle kapandı.
“BANGLADEŞ BİZİ TANIMIŞTI”
Ama Bangladeş bizi tanımıştı. Bangladeş’i derhal geri çektirdiler ve dışişleri bakanı da işinden oldu. Bizim dostumuz bir dışişleri bakanı vardı, işinden oldu adam. Pakistan bizi tanıyacaktı onu da engellediler. Parayı veren Amerika engelledi.
İşte nedense Amerika, nedense Güvenlik Konseyi kararı. İkinci neden sonradan niye tanınmadık. Çünkü biz görüşmelere devam ettik, hem devleti kurduk, hem federasyon için görüşmelere devam ettik.
“PAKİSTAN TEMSİLCİSİNİN SÖYLEDİKLERİ”
1983 ilanından sonra Güvenlik Konseyine ilk gittiğimizde benim yaptığım konuşma çok etkili bir konuşmaydı. Fransız delegesi bana geldi ve dedi ki: Temenni ederim ki bu konuşmayı Paris’te yapmış olasın. Çünkü ben talimatımı aldım, aleyhine oy kullanacağım.
Pakistan temsilcisi benden daha güzel bir konuşma yaptı, kol kola ağlayarak çıktık sevinçten.
Devlet kuruldu işte bir iş yapamıyorlar. İkinci defa gidip de İnal Batu agremanını verdi, biz de kabul ettik diye. Bu sefer biz hafiften alıp vallahi billahi federasyon yapacağız, konuşmalar devam edecek dediğimizde. Bu sefer aynı Pakistan temsilcisi bana şunu söyledi;
“Denktaş Bey geçen sefer geldin, devlet kurdun seni destekledik ve desteklemeye devam edeceğiz. Şimdi geldin federasyon kuracağım, görüşmelere devam edeceğiz diyorsun. O halde bizi bu adamalarla niye kavga ettireceksiniz”.
Ve birçok ülkenin nezdinde bu böyle mütalaa edildi. Mademki görüşmeler devam ediyor, biz bunları tanımak suretiyle işi bozmayalım. O büyük bir şeydi, ama tekrar söylüyorum. Türkiye’nin üzerindeki Kıbrıs yükünü hafifletmek bizim görevimizdi. Türkiye öyle söylüyordu, öyle yapmaya mecburduk.
“TANINMA KONUSUNDA GEREKEN YAPILMADI”
Tanınma konusunda gerek Türkiye gerekse KKTC üzerine düşeni yapmadı. Görüşmelere önem verdi Türkiye, görüşmeleri istedi. Hatta bizim aldığımız bilgiler var, bazı kardeş ülkeler tanıyalım dediklerinde Türk makamları kendilerine yok canım yapmayın, şimdilik gereği yok demiştir. Dolayısıyla Türkiye tanınma için gereğini yapmamıştır. Tanınma aynı zamanda karşılıklı al ver meselesidir. Seni tanıyacak insanın senden bir istifadesi olur, onun için seni tanır. Bizi tanıyacak olanlara hâlbuki ceza var, Güvenlik Konseyi kararı var. Bunlar var, bunlarla uğraşacağımıza biz görüşmelerle uğraştık. Kiminle görüşüyoruz. Bizi azınlık olarak takdim eden, kendini meşru Kıbrıs hükümeti olarak takdim eden tarafla görüşüyoruz. Görüşmememiz lazım, kalkmamız lazım. Aman kalkma masadan, yine Türkiye’nin müdahalesiyle.
“GÖRÜŞMELERİ KESMEMİZ LAZIMDI”
Onun için görüşme yoluyla meseleyi halletme bir dereceye kadar gerekliydi, bir dereceden sonra artık bu görüşme yoluyla halledilemez. Dolayıyla ben vaktimi kendimi görüşmeye değil, memleketimin iç meselelerine vereceğim diyerek görüşmeleri kesmemiz lazımdı. Rumlar gelsin bize artık gelin görüşelim Allah için, demeye mecbur olsun. Şimdi yine aynı durumdayız.
Amerika’nın baskısı tabiatıyla etkendir. Birleşmiş Milletler’in o kararı duruyor ortada bir. İkincisi Türkiye tanıyın KKTC’yi demiyor. Türkiye’nin böyle bir girişimi yok.
Biz tanınacağız ve tanınmadan konuşmayacağız demiş olsaydık, 1983’ten itibaren görecektiniz ki hem tanınacaktık hem görüşme yoluyla yıkılmayacak dengeli bir konfederal şekil ortaya çıkacaktı. Ben buna inanıyorum. Hala anahtar budur diyorum. Hele hele iki ayrı referandum yaptıktan sonra, dünyaya verilen mesaj nedir. Kıbrıs’ın kaderini Rum tayin edemez, Türk de tayin edemez. İkisi birleşirse, anlaşırsa tayin edilir. Yani biri diğerine tahakküm edemez, biri diğerinin temsilcisi değil, biri diğerinin hükümeti değil. Bunları işleyeceğimize işte bu da çıktı, adam da istemiyor benimle anlaşma yapmasını ben bundan sonra görüşme kapısını kapadım. Tanındığım zaman buyursun konuşalım diye tanınma yoluna çıksaydık olurdu. Ama Türkiye’nin AB, kıskacı içinde oluşu, borç kıskacı içinde oluşu bunu da yaptırdı bize.
“TÜRK ASKERİ İŞGALCİ DEĞİLDİR”
Şimdi şu unutulmasın. BM Güvenlik Konseyinde Türk askeri işgalcidir diye bir karar yoktur.
Ama yabancı askerler çıksın diye kararlar vardı. Yabancı askerler çıksın, işgalcidir diye değil. İşgalci olduğu için değil. Barışın mümkün olması için işgalcidir diye bir suçlama yoktur Türkiye’ye karşı.
Hatta Yunan mahkemesinde dahi Türk Barış Harekâtının meşru olduğuna dair kararlar vardır. Bizim içimizden bazı münfid kendini bilmezler işgal ordusu çıksın diye gösteriler yaptı, ama bunlar münferid şeylerdir.

“KIBRIS’TA İKİ HALK VARDIR”
Benim görüşüm gayet basittir, yeniden Anan planını canlandırıp masaya getirmek büyük hatadır. Eskiden yapmamız gereken şeyi yapmamız lazımdı. Görüşmeye başlayabilmek için parametreleri geliniz tesbit edelim.
Rum diyor ki Kıbrıs’ta iki toplumdan oluşan tek halk vardır, %80’i Rum,%20’si Türk, dolayısıyla %80’in söz hakkı daima ağırlıklı olmalıdır. Biz diyoruz ki Kıbrıs’ta iki halk vardır, ve ortaklık kurulacaksa, ortaklığın parametreleri bu iki halkın anlaşması lazım. Bunu referanduma kadar Rum bir halk var diye geldi, referandum iki halk olduğunu kanıtladı. Bunun üzerinde biz ağılık verelim, artık bundan sonra iki halk var olduğunu kabul ediyor mu etmiyor mu? İki idare mi var kabul ediyor mu etmiyor mu? Bizim hükümetimiz olmadığını kabul ediyor mu etmiyor mu? Bunları hep sıralamamız lazım. İki kesimliliği bozma hakkı olmadığını, toprak işlerini, mal mülk meselelerini toplu takas tazminatlarla halletmenin ötesinde bir şey yapılamayacağını öyle bireysel davalarla bunları halletmeye kalkarlarsa bunun 30-40 yıl daha gideceğini, bununda kavga demek olduğunu, Türk askerinin adadan çıkmayacağını bütün bunları biz koyup, biz bunları istiyoruz kardeşim. Beni sen savaş açmaksızın bütün dünya tarafından adadan çıkaramazsın Türkiye olarak. Bu Kıbrıs Türkleri de bağımsızlıklarına dört elle sarılmışlardır, bağımsızlıklarını tanımayan bir anlaşma yapmıyorlar. Ben de kafalarını kesecek değilim. Bağımsızlık bir tarafa kaysın, azınlık olarak sizinle anlaşma yapsın diye. O halde bizim anlaşma şartlarımız, cetvelimiz budur, sınırlarımız budur, ülkelerimiz Rumlara bunları kabul ettirmek.
Rumları meşru Kıbrıs Hükümeti addetmek suretiyle 40 yıldır meşru Kıbrıs Hükümeti yapabildiniz mi, yapamadınız. Türklere kabul ettirebildiniz mi, ettiremediniz. 40 yıldır daha kabul ettirebilecek misiniz? Siz AB olarak tek Kıbrıs’ı istiyorsunuz. Tek Kıbrıs istiyorsanız tek Kıbrıs olarak aldınız Rum’u. O halde tek Kıbrıs istemenin anlamı ne? İki Kıbrıs olduğunu kabul edin ki, bunu nasıl tek yapacağız, nasıl birleştireceğiz bunu konuşalım.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.