DOLAR 32,3343 0.25%
EURO 35,1415 0.01%
ALTIN 2.302,621,12
BITCOIN %
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Emete GÖZÜGÜZELLİ;  Bir beka meselesi; Doğu Akdeniz

Emete GÖZÜGÜZELLİ; Bir beka meselesi; Doğu Akdeniz

ABONE OL
30 Kasım 2018 10:41
Emete GÖZÜGÜZELLİ;  Bir beka meselesi; Doğu Akdeniz
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Volkanik yanardağ’a dönüşen Akdeniz, her an patlamaya hazır kritik bir bölge halini almıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) yürüttüğü tek taraflı hidrokarbon faaliyetleri ile sergilediği hukuk dışı adımlar ise coğrafyanın kırılma noktası olacaktır. Bilindiği üzere, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetinin son dönemlerde uluslararası camiayı Doğu Akdeniz’de Rum yönetiminin tek taraflı yürüttüğü hidrokarbon faaliyetleri konusunda uyarıları artmış bulunmaktadır. Türkiye Devleti net bir kararlılık ile Türk Deniz Kuvvetlerini Akdeniz ve Ege’de proaktif kılmıştır. Pek tabii ki Türkiye’nin deniz yetki alanlarına yönelik uluslararası hukuka uygun şekilde ortaya koyduğu tavrı karşısında özelde GKRY ve Yunanistan, hatta Mısır ve İsrail’in hukuk dışı adımları, genelde ise Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin ilgili ülkelerin hukuk dışı eylemlerini destekleyici hamleleri neticesinde alınmıştır. Zira Doğu Akdeniz’de giderek artan küresel rekabet ortamı olmuş ve bölge ülkelerinin askerileşme faaliyetlerini de artırmasına yol açmıştır. Şüphesiz Akdeniz’de, deniz ticaretinin ötesinde hidrokarbon keşiflerinin ortaya çıkması ile küresel enerji mücadelesinde bulunan emperyalist devletlerin odak noktası olmuştur. Bu durum küresel ölçekli işbirliği ile birlikte çatışma ortamını oluşturacak zemini de yaratmıştır. Krizin en önemli boyutunun deniz yetki alanlarının belirlenmesi sorunu olması ise bölgeyi en kritik merkez yapmıştır.
ULUSLARARASI ŞİRKETLERE PAYLAŞTIRILDI
Dolayısıyla Akdeniz’de henüz devletler arasında anlaşma ile kurulamayan sınırlandırma anlaşmaları olmasına rağmen, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin 2007’de tek yanlı olarak uluslararası hukuka aykırı olarak Türkiye ve KKTC’nin haklarını ve yasal meşrutiyetini görmezden gelerek başlatmış olduğu ilk ruhsatlandırma çalışmaları, 2012 senesinde ikinci tur ihale ile devam etmiş, 2008’de ise Nobel Enerji’ye Hidrokarbon Arama Ruhsatı 12. Blok için vermiştir. 2011’de Blok 12’de Noble tarafından Afrodit alanında yapılan kazı sondajı, 5-8 tcf (trilyon kübik feet) aralığında koşullu rezervlerin bulunduğu belirtilmiştir. 2016’da ise GKRY üçüncü tur lisans ihalesini başlatmış ve üçüncü tur ihale sonucunda 6. Blok İtalyan Eni uluslararası şirketi ile TOTAL’e , 8. Blok’u İtalyan ENI Uluslararası firmasına, 10.Blok’u ise ExxonMobil ile Katar Petrol Şirketine vermiştir. Bugün toplan 8 blok (2,3,6,8,9,10,11,12) uluslararası şirketler arasında paylaştırılmıştır. 2,3,9’ncu bloklar İtalyan Eni şirketi ile Güney Koreli Kogas şirketine, 6’ncı blok Eni ve Total şirketlerine, 8’nci blok sadece Eni’ye, 10’ncu blok Amerikan Exxon Mobil şirketi ile Katar Petrollerine, 12’nci blok ise İngiltere asıllı Shell şirketine, Amerikan menşeli Noble Enerji ve İsrail’li Delek firmasına ruhsatlandırılmıştır. Bu adımların ötesinde Fransız Total şirketinin hali hazırda 2,3,8,9 ilgi göstermekte olduğu ve Exxon Mobil’in de 7’nci blok için Bakanlar Kurulu kararını beklediği belirtilmiştir.
GÜNEY KIBRIS-FRANSA İŞBİRLİĞİ
ExxonMobil’in 2018 yılının son çeyreğinde sondaj yapacağı açıklamasından sonra özellikle KKTC’nin kuruluş yıldönümü olan 15 Kasım’da 10. blok Delfini hedefinde sondaja başlaması esasen tesadüf bir hamle olmadığı aşikardır. Nitekim Exxon Mobil’in ilgili sondajının 29 Şubat’a kadar süreceği ve ikinci sondajın Ocak 2019’da gerçekleştirileceği açıklanmıştır. Bir diğer düşündürücü hamle ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümünde Rum Enerji Bakanına yöneltilen soruya verdiği yanıt olmuştur. Rum Enerji Bakanı “Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki «faaliyetlerine” karşılık herhangi bir adım atıp atmayacağı” sorusuna, “sondaj izinleri olan şirketler ve geldikleri ülkelerle işbirliği halinde gerekli tedbirlerin alındığı” yanıtını vermiştir. Dolayısıyla GKRY ilgili uluslararası şirketlerin ülkeleri ile bir dizi askeri anlaşmalar yapmıştır. Bu kapsamda Fransa’ya 2018 yılı içinde Larnaka’daki Mari Deniz üssünü kullanım hakkı vermeleri, Fransa Savunma Bakanı ve Rum Savunma Bakanı’nın Paris’te Kasım ayında gerçekleştirdikleri ikili toplantıda Türkiye’nin bölge faaliyetlerini dikkate alarak GKRY’nin sözde Münhasır Ekonomik Bölge alanlarını koruma kararlılığı açıklanmış ve ayrıca Fransız gemi ve uçaklarına adada kolaylık sağlanması üzerine anlaşılmıştır.
Fransa ayrıca GKRY’nin PESCO üyeliğini geçtiğimiz yıllarda sağlayarak 5 programa dahil olmalarını ve özellikle de geçtiğimiz günlerde PESCO’da 3 ayrı programa daha katılımını sağlamıştır. Mari deniz üssünün ise AB’nin sponsorluğunda modernizasyonunun 2021 yılında tamamlanması hedeflenmiştir. Bu gelişmeler olurken Yunanistan Güney Kıbrıs üzerinde kara alanında askeri operasyonel tatbikatlarını artırmış, İsrail ile de kara ve hava tatbikatları gerçekleştirilmiştir. İlaveten, 2012 yılında İsrail ve GKRY arasında sözde münhasır ekonomik bölgelerin korunması adına denizleri koruma ordusu kurulması kararlaştırılmış ve bunun deniz altı ve torpitolarla sağlanması üzerine anlaşılmıştır. Mısır ise GKRY ile derinleşen askeri işbirliğine gitmiş, Medusa 6, Arap Kalkanı-1 gibi çok uluslu tatbikatlarını deniz alanlarında artırarak özellikle de Türkiye ile de ihtilaf arz eden sözde MEB alanlarını korumak maksadı ile 3 deniz üssü inşasını başlatmıştır.
Son iki ayda deniz alanlarında artan askerileşme faaliyetleri yanında birkaç ay önce Girit zirvesinde bir araya gelen Mısır, GKRY ve Yunanistan devlet başkanları yeni sınırlandırma anlaşmaları üzerine mutabık kalarak, yıl sonuna kadar Mısır ve Yunanistan arasında deniz sınırı belirlenmesi hedeflemiş, Libya ile de bu kapsamda anlaşma amaçlanmıştır. Yunanistan ise Girit’in doğusunda açtığı parseller ile enerji arama faaliyetlerini artırmış ve ayni zamanda askeri olarak bu alanlarda devriyelerini artırmıştır. Özellikle de Yunanistan’ın kademeli olarak Ege’nin doğusunda 12 mil karasuları çıkarma kararını ortaya atmış ve Türkiye’nin bölgesel haklarını görmezden gelen tutum içerisine girerek, yeniden uluslar arası deniz hukuku ilkelerini ihlal etme yoluna gitmiştir. Zira deniz hukukunda herhangi bir sınırlandırmada 3. Devletlerin haklarına saygı ve hakların kötüye kullanılmaması ilkeleri dahil olmak üzere pek çok hukuki ilke ihlal edilmiştir. Pek tabii ki bu durum Türkiye açısından kabul edilemez olmasından ötürü Türk Dışişleri Bakanlığı 1995 yılında alınan casus belli kararını Yunanistan’a hatırlatmış ancak Yunanistan söz konusu eylemini yürüteceğini, bunu da mecliste yasa ile gerçekleştireceğini aleni olarak belirtmiştir.
ABD DE RUM TARAFINDA
Tüm bölgesel gelişmelere ilaveten özellikle de 7 Kasım’da GKRY Savunma Bakanı ve ABD Savunma Bakanı, Virjinya’da ikili bir askeri anlaşma imzalayarak yeni bir duruma yol açmıştır. Bu anlaşma temelde deniz ve sınır güvenliğinin güçlendirilmesi ve bölgesel güvenliğin ilerletilmesi” maksadında olması ilgili yeni durumda Amerika’nın deniz alanlarında yürütülen hukuk dışı faaliyetlerin hamisi konumuna aleni olarak bürünmüştür. Zira ikili anlaşmanın hemen ardından Rum lider Anastasiades, «Kıbrıs Türklerinin kendilerine özel kıyı bölgesi yani egemenlik hakkı olmayacak, tüm sözde münhasır ekonomik bölgelerin kontrolü merkezi idarede olacak» açıklamasında dahi bulunarak Kıbrıs Türklerinin haklarını ve Türkiye’nin ihlal edilmek istenen deniz yetki alanlarını GKRY lehine yok saymıştır. Amerika BMDHS’ne taraf olmadığı halde özellikle de ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun yaptığı açıklama ile “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölgesindeki kaynaklarıyla ilgili politikalarını desteklediğini” ifade ederek uluslar arası hukukun öngördüğü ilkeleri örf adet hukuku dahil ihlal etmiştir. Özellikle de Pompe’nun “adanın birleşmesi halinde Kıbrıs Türkleri’nin doğal kaynaklar gelirinden” yararlanabileceğini ifade etmiştir. Binaenaleyh, 11-20 Kasım Amerikan Enerji Kaynakları Bakan Yardımcısı Fannon’un, İsrail, GKRY, Mısır’ı enerji konularında ziyaretler gerçekleştirmiş ve Pompeo’nun açıklamaları ile örtüşen beyanlarını özellikle GKRY ziyaretinde yapmıştır.
Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin Akdeniz’de bir güvelik sorunundan çok konuyu bir beka meselesi ile değerlendirmesinin zaruriyetini ortaya koymaktadır. Artan risk ve tehditler, Türkiye’nin Akdeniz’de daha proaktif olmasını sağlamıştır. GKRY, Yunanistan, Batı ve Amerika’nın piyonu olarak bölgede yeniden bir coğrafya oluşturma mücadelesini deniz alanlarına taşımıştır. Şüphesiz Bölge coğrafyasının güvenliği ve huzuru Türkiye olmaksızın temin edilemeyecek karakterdedir. Türkiye Devleti tüm bu art niyetlerin bilincinde ve artan risk ve tehditleri bertaraf etme kabiliyetinde olduğunu zımnen değil, açıkça tüm uluslar arası camiaya bilfiil aktif bir şekilde sahada olarak göstermekte, ayrıca sürdürülen hukuk dışı çabalara karşı yanıtsız kalmayacağını göstermektedir.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.