DOLAR 32,5920 0.23%
EURO 34,8342 0.47%
ALTIN 2.413,71-0,77
BITCOIN 21566570,17%
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Enerji Entrikaları ve Türkiye Hamleleri (2)

ABONE OL
09 Eylül 2017 23:19
0

BEĞENDİM

ABONE OL

GKRY ile yaşanan diğer deniz yetki alanı ihtilafının üçüncüsünü tanımlamak gerekmektedir. Bu konu da, GKRY’nin uluslararası deniz hukukunda öngörülen hükümlere saygı göstermeksizin fiili olarak Türk deniz yetki alanlarını belli aralıklarda “araştırma,keşif” gibi niyetlerle delme girişimidir. Başka bir deyişle, 2002 Northern Access olayından beri ara ara fiili olarak Türk deniz yetki alanları İhlal Etme/Delme Girişimleri söz konusudur. 4-5 Haziran 2013 GKRY’nin RamformSovereign Sismik gemisi Singapur bayrağı ile Norveç şirketi PetroleumGeo-Services GKRY’nin ilan ettiği sözde MEB sahasının güney batı kısmına yani Türk kıta sahanlığı alanına girmeye çalışmış ve Deniz Kuvvetleri tarafından uyarılarak engellenmiştir. 25 Temmuz 2013’te İtalyan bayraklı RV Odin Finder isimli gemi yeniden Türkiye’nin kıta sahanlığı sınırlarına denk düşen güney batı kısmında araştırma yapmak için Türkiye’nin deniz yetki alanlarına ilgili sahada girmeye çalışmış ve engellenmiştir. 17 Aralık 2015’te yeniden MV Flying Enterprise isimli ve “KC” bayraklı geminin jeofizik araştırmaları yapacağı gerekçesi ile yine Türkiye’nin kıta sahanlığına girmeye çalışmış ve uyarılarak engellenmiştir. Son olarak, Flash Royal isimli “Kıbrıs Cumhuriyeti” bayraklı geminin yeniden yasa dışı “araştırma”girişimi olmuş ve engellenmiştir.

GKRY’nin Türkiye’nin Deniz Yetki Alanları ihlalinin dördüncü boyutu ilan edilen sözde MEB alanlarının askerileştirilmesi ve Arama Kurtarma Koordinatları Uyuşmazlığının (Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi Tatbikatları adı altında) doğmasına sebep olan faaliyetlerin Türkiye’ye karşı sözde GKRY “Münhasır Ekonomik Bölgeleri” koruma adına gerçekleştirilen askeri faaliyet niteliğinde gerçekleştirmesi konusudur.

Yine ayni sorunsallık içerisine dâhil olan son konu da tarafların Deniz Hukuku Sınırlandırma Hükümlerine Farklı Metodoloji Kapsamında Bakması Sorunu ve GKRY’nin Uluslararası Hukuka Aykırılık Eylemlerinin bizzat deniz sınırlandırmasında Uluslararası mahkeme veya tahkim kararlarında öngörülen temel ilkelere aykırı sınırlandırma girişimleridir. Bu konu daha başkaca yazıda detaylı aktarılacaktır.

SONUÇ;
Evvela GKRY’nin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sahip olduğu kıta sahanlığını (145,000km2) Yunanistan’ı da dâhil ederek bölge ülkeleri ile sınırlandırmaya gitme girişimi söz konusudur. GKRY-Yunanistan’ın temel hedefleri, Türkiye’nin, bölgedeki kıta sahanlığının 71.000 km²’sini Yunanistan’a, 33.000 km²’sini GKRY’ye terk etmesini hedeflemektedirler. GKRY ve Yunanistan nezdinde Türkiye’nin sadece 41.000 km²’lik alanı vardır. Bu durum ise Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de Antalya Körfezi açıklarında dar bir deniz alanına sıkıştırılması anlamına gelmektedir. Ayrıca Güney Kıbrıs’ın ilan ettiği 1, 2, 3, 8, 9, 12, 13 bloklarındaki deniz yetki alanları KKTC deniz sınır alanları ile örtüşmektedir. GKRY’nin ihaleye açtığı alanların yüz ölçümü 55.000 km²’, Türkiye’nin haklarına tecavüz edilen alan ise 7.000 km2’dir. Beride kalan 48.000 km2’lik saha içerisinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de hakları vardır.
Bugün GKRY’nin Blok 11’de Total’e sondaj faaliyetine müsaade etmesi, taraflar arasında büyük bir gerginlik yaratmasa da TC Başbakanı Binali Yıldırım, “Doğal kaynaklar meselesinin bir oldu bittiye getirilmeyeceğini” belirtmesi ile bölgedeki haklarının korunması adına taviz verilmeyeceği ortaya konmuştur.
Peki, bundan sonra ne olacaktır?
Türkiye, Doğu Akdeniz’de KKTC ile birlikte doğal kaynakların keşfi ve işletmesi yani yararlanması konusunda yapmış oldukları anlaşmaya atfen araştırmalarını ve çalışmalarını devam ettirecekleri gözlemlenmektedir. Doğu Akdeniz’de esas sorun ve uluslararası kriz halini alabilecek durumun seneye GKRY tarafından ruhsatlandırılan sözde 6. Blokta gerçekleştirilmesi hedeflenen sondaj faaliyetinin sebep olacağı kanaati hâkimdir. Zira Türkiye Cumhuriyeti defaten kendi kıta sahanlığına giren alanlarda kesinlikle fiili ihlale müsaade etmeyeceğini belirtmiş ve bugüne kadar gerçekleştirilmeye çalışılan fiili ihlallere müsaade etmemesi ile bu kararlığını göstermesinden anlaşılmaktadır.
İlaveten, Uluslararası deniz hukuku kurallarına göre bir kıyı ülkesinin kendi kıta sahanlığı içerisinde başka bir devlet ilgili kıyı devletinden izin almaksızın faaliyet yürütemeyeceği belirtilmektedir. Dolaysıyla, Türkiye’nin kendi deniz yetki alanlarını koruma yönünde kararlı bir duruşla uluslararası hukuktan doğan haklarını korumaya devam edeceği gözlemlenmektedir.
Diğer bir husus da Türkiye ile KKTC Devletinin ivedilikle ikinci bir kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşmasına gitmesi gerektiğidir. Tüm bu süreç içerisinde KKTC’nin stratejik konum itibarıyla da önem arz etmesi, özellikle de Türkiye-İsrail arasında gerçekleştirilmesi hedeflenen doğal gaz boru hattı projeleri içerisinde önemli bir güvenli geçiş noktası sağlanmasında öne çıkacağı değerlendirilmektedir. Karpaz bölgesinin buna yönelik geliştirileceği ve enerji güvenliğinin sağlanmasında Anavatan Türkiye Cumhuriyeti ile ortak hareket edileceği bir sürece girilmiştir.
Tüm bu süreç sonunda, Doğu Akdeniz’de güney Kıbrıs’ta Afrodit bölgesinde bulunan doğal gazdan ziyade İsrail ve Mısır gazının manidar sayılabilecek oranda keşfi olması , Lübnan’da ve ilerleyen dönemlerde KKTC çevresinde olası enerji kaynaklarının keşfi ile de elde edilecek kaynakların dahil edilmesi ile de Avrupa’nın enerji güvenliği sağlanmasında kullanılacağı aşikârdır. Esas olan enerji güvenliğinin nasıl sağlanabileceği noktasıdır. Bunun da bölgesel deniz yetki alanları ihtilafları dikkate alındığında istikrarsızlık yaratabilecek gelişmeler yaşanabileceği, deniz sınırlandırma anlaşmalarının bölgede çözümlenmeden enerji güvenliğinin tam anlamı ile sağlanamayacağı da ayrıca belirtilmelidir. Yine de bölgenin kırılgan yapısına karşın enerjinin Avrupa’ya taşınmasında en güvenli geçiş noktasının Türkiye Cumhuriyeti olduğu görülmektedir. Zira Türkiye Akdeniz’de enerji merkezi konumunda bulunmaktadır.
GKRY’nin East-Med Projesi ise İsrail-Yunanistan’ın da katılımı ile İtalya’ya oradan da Avrupa’ya götürülmesi hedeflenen bir proje niteliğinde olsa bile, gerek maliyet gerek zaman açısından Türkiye üzerinden izlenecek bir geçiş güzergâhının enerji maliyetinin düşüşünde de önemli rol oynayacağı gözlerden kaçmamalıdır. Dolayısıyla , Doğu Akdeniz’de keşif edilen veya şüpheli olarak keşif beklenen enerji kaynaklarının en güvenilir geçiş güzergâhı Türkiye Cumhuriyeti’nin olacağıdır. Bu taşımacılık çabalarında ise KKTC’nin konumu jeopolitik olarak da öne çıkacağı değerlendirilmektedir.  Netice itibarıyla GKRY’nin deniz yetki alanlarında gerçekleştirdiği tüm bu faaliyetlere ve şuana kadar keşfedilen önemli miktarda bulunmayan gaz oranı dikkate alındığında hedefinin enerji savaşından ziyade kendi sözde egemenlik alanlarını deniz alanlarına yayma girişimi olduğu görülmektedir. Üstelik bu yayılımcı politikasını yaparken de uluslararası hukuku ihlal ederek üçüncü devletlerin statülerini dikkate almadan davranmakta olduğu görülmektedir. Bu ihlallerin özellikle Türkiye karşıtı gerçekleşmesi ve Kıbrıs Türk haklarının görmezden gelinmesi manidardır. Özellikle de GKRY’de gerçekleştirilen doğal gaz ile ilgili anket çalışmasında, Rumların %82’sinin doğal kaynaklardan geliri Kıbrıs Türkleri ile paylaşmama niyeti ve Talat-Hristofyas döneminde Türklere olası anlaşma sonrasında sadece %16 gelir paylaşım hakkı verileceği haberleri karşısında, Doğu Akdeniz’de gerek Kıbrıs Türklerine gerek Türkiye’nin bölgesel haklarına karşı tahrirkar/provokatör davranışların GKRY-Yunan ikilisince yürütüldüğü görülmektedir. Tüm bu durum neticesinde Türkiye’nin KKTC’de deniz ve hava üssü açmasının bölgesel güvenliğin sağlanması adına da önem arz edeceği göz ardı edilmemelidir.  Bu üsler bölgesel enerji güvenliği geçiş güzergâhlarının korunması adına da önem arz edecektir. Türkiye’nin gerek bölgesel enerji güvenliğinin sağlanması gerek deniz alanlarının korunmasında, en önemli hamlesi deniz ve hava üslerini KKTC’de hayata geçirmesi, Karpaz bölgesinde enerji hatlarının geçişine uygun alt yapılarını tamamlaması ile çevikleşmiş bir güç unsuru olabileceği muhakkak değerlendirilmesi gerektiğidir. Pek tabi ki bu hamleler içerisinde adaya getirilen suyun da dahil edilmesi gerektiği unutulmamalı ve bölge ülkelerinde bu yönde ciddi sıkıntılar yaşayan ülkelere suyun boru hatları ile taşınması yönünde siyasi atağın KKTC-TC hükümetlerince ivedilikle başlatılması gerekmektedir. (SON)
 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.