DOLAR 32,5881 0.1%
EURO 34,9553 0.29%
ALTIN 2.423,060,01
BITCOIN %
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Ethem DURAK;  Taşkent Köyünde (6)

Ethem DURAK; Taşkent Köyünde (6)

ABONE OL
14 Ocak 2019 11:08
Ethem DURAK;  Taşkent Köyünde (6)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tren köprüsüne geri geldim. Aklıma geldi. Mevziden gelen telefon hattını buldum. Rayların arasına giren kısmını çıkardım, açtım, telleri çakımla oydum, plastiğini aldım ve iki teli bir birine sardım. Tekrar yerine, aralığa koydum. Etrafını toprak ve çakılla örttüm. Artık o hat çalışmazdı. Sabotaj olduğunu anlamalarını istedim. Karşı kıyıya geçtim. İlk yaptığım gibi tahtaları kaldırdım. Aşağı indim sonra tahtaları yerleştirdim. Bu kısım daha emindi. Demir kolonun iki yanında tutunacak demir korunaklar vardı. Bucağa, odaya indim. El fenerimle içerisini gözden geçirdim. Ayak izleri silinmeye yüz tutmuştu. Uzun zaman buraya kimse girmemiş. Kim girecekti ki?. Kendimi iple demir kolona bağladım. Ne olur ne olmaz. İnsan uykuda iken, ne olacağı belli olmaz. Sterling’i emniyete aldım, kayışını çapraz geçirdim. Boşalmak üzere olan şarjoru değiştirdim. Yanımdaki mermilerle yarı boş şarjörü, tekrar doldurdum. Kebeyi çözdüm, sarındım ve uzandım. Uyuya kaldım. Dünya yansa eminin kimsenin , buralara bakmak aklına gelmezdi. Zaten bu yeri bilenin olduğunu da hiç sanmam.
Tren her dört saatte bir, yüklü aşağı geçer, boş geri dönerdi. Bu hesaba göre üç saat vaktim vardı. Tren geçerken raylar çok fena gürültü yapardı. O bucakta olmamalıydım. Saat yediye doğru uyandım. Sekize kadar vaktim vardı. Lambu’nun verdiği çıkından karnımı doyurdum. Yanımdaki kahveden de üç macun kaşığı aldım. İpleri çözdüm. Yiyecek artıklarını bir çıkında topladım. Kebeyi denk yaptım. Kolondan geçerken yiyecek artıklarını, azgın akan dereye saldım. Tahtaları araladım. Etrafı kolaçan ettim. Etrafta tıs yoktu. Hareket yoktu. Mevziyi dürbünle inceledim, boştu. Tepedeki mevziye de baktım, hiç hareket yoktu. Rumlar, sadece gece nöbet beklerlerdi. Gündüzleri devriyelere güvenirlerdi. Tatlısu yolunu gözetleyen arabalı devriyeleri vardı. Mihail eminin dönmemiş. Belki de olanı rapor bile etmemişti. Dışarı çıktım. Tahtaları yerli yerine koydum. Bir avuç çakılı üstlerine serdim ve Güney kıyıdan beton duvar üstünden çocukken yaptığım gibi sıyrılarak Eşref Dayı’nın bahçesine indim. Duvarın orada bir an durdum. Gelen giden olmadığından emin olunca yolu atayarak geçtim. Çamura basmamağa dikkat ederek, karşı kayaların üstüne sıçradım. Arkada ayak izi bırakmamaya dikkat ederek en az bir kilometre, kayalar üzerinden yürüdüm. Sonra Taşkent yoluna girdim. Bu yol beni aşağı köye çıkaracaktı. Bir yarım saat sonra hava bulutlandı. Hafiften yağmur başladı. Yağmurluğu başıma geçirdim. Ta ayak uçlarıma geliyordu. Tahminimden de büyüktü, uzundu. Adamı iyi koruyordu. Ancak hızlı yürümeme engel oluyordu. Öğleye doğru Taşkent varoşlarına geldim. Köye girmek , görünmeden girmek sorundu. Rum okulunun en az iki kilometre altından, güneyinden dolaştım. Vadileri takip ederek Türk okulunun yoluna, Luşa yolunun oraya çıktım. Yağmur iyice sıklaştı. Köyün girişinde dereyi sıçrayarak geçtim. Eve girdim. O gece nöbetim vardı. Akşam altıdan sabah altıya nöbette idim. Anamın ısrarlarına rağmen, sadece kuru elbise giydim ve yatağa girip uyudum..O akşam, saat altıdan az önce karargaha gelince, ilkin Kafadar, omuzumdaki Sterlig’i fark etti. Durmuş Efendi beni sorguya çekti. “Bunu nereden buldun” diye sordu. “Kalavason’da bir Rumoğlu’ndan aldım” dedim. Pu kez “Nasıl satın mı aldın” diye sordu. “Hayır onu ekarte ederek” aldım dedim.
Durmuş Efendi’nin yüzü değişti. Verdiğim cevabı beğenmedi. “Senin kim olduğunu biliyorlar mı?” dedi. “Sanmam kendimi Epsilon iki olarak tanıttım” dedim. “O ne demek” diye sordu. “Olmayan biri demek” dedim. “Hııı, yuttular mı, eğer seni takip ettilerse başımıza iş açılacak” dedi. Ben de “Eminim kimse beni görmemiştir. Bu silahı bana bırakıp gidenden başka hiç kimse” dedi. Bunun üzerine “Bu işleri sen hep kendi aklınla yapıyorsun. Hiç de iyi değil” dedi. Bu defa babamın yüzü değişti fakat ses etmedi. Babama anlattım; “Boş günümdü, C 96’yı almaya gittim. Yağmur vardı. Dere indi,geldi. Tren yolundan geçmek zorunda kaldım. Oralarda bir yerde mevzi kurmuşlar. Biri bana üç darbe atış yaptı. Ben de onu sağ omuzundan, kolundan vurdum. Beni Rum sandı. Mevzisini bana bırakıp o doktora koştu, ben de silahı aldım kaçtım”. “Her ne ise, bundan sonra bizden izinsiz işler yapmanı istemiyorum”. “Emredersiniz efendim” dedim. Babam düşünceli idi. Kafadar bana göz kırptı güldü. Durmuş Efendi babamla çıktı gitti. Kafadar, görevi bana devretti. “Yaşa be kardeşim, adamı hakladın haa” dedi. “Yok ağam, adam değil, benim kadar bir çocuktu” dedim. “Olsun, makineliye karşı tabanca, fena değil” dedi. Babam daha önce bana “Sen n Durmuş Efendi’ye aldırma” demişti. Ama ben, Durmuş Efendi’nin oğlu gibi içten pazarlıklı olduğunu çoktan anlamıştım. Beni rapor edebilirdi. Olsundu. Ben hayatımı yaşıyordum. Ve kimsenin hayatıma yön vermesine müsaade etmeyecektim. Kafadar, devri teslimden sonra çıktı gitti. Beş dakika geçmedi babam geldi. “Sen neler yaptın anlat bakayım. Baştan sona her şeyi tekrar anlattım, tabii Lambu kısmı hariç. Babam gözlerimin içine bakarak. “Bazı şeyler eksik değil mi” diye sordu. Cephaneliklerini boşalttığımı söylemedim. Ben kendimi bildim bileli, kalemsiz, kağıtsız, çakısız, çakmaksız, bir de ipsiz hiç dolaşmadım. Dolaşmam. Liste yaptığım kağıdı çıkardım, babama verdim. İyice, tekrar tekrar okudu. “Peki nereye sakladın bu kadar eşyayı” diye sordu. “Emin bir mağraya” dedim. “İyi ettin de Durmuş Efendi’ye yine de dikkatli ol. Durmuş Efendi seni rapor edebilir” dedi. “Ederse etsin baba, ne yapalım” dedim. Babam “Öyle deme oğlum, neyse kazan mübarek olsun, kağıdı kendine sakla, kimseye söyleme, zamanı gelecek, hayırlı nöbetler” dedi ve çıktı gitti. Az sonra Ahmet geldi. Sterling’i görür görmez okşadı. “Helal olsun,çok iyi iş becermişsin Kafadar anlattı”. Bu insanların ağzında bakla ıslanmıyor. Yaptığım hatayı bir kere daha tekrarlamamaya yenim ettim. O gece ve daha sonraki bir çok gece her ziyaret ettiğimiz mevzide Sterling’den bahsedildi. Nihayet dayanamadım “Siz olsanız ne yapardınız, çıkar Rumoğluna göğsünüzü mü açardınız? Çak mermiyi kardeşim, mi derdiniz? Artık bu hikayeleri sonlandıralım. Oldu bitti, geçti gitti, bitirelim.” Dedim. O geceden sonra kimse o hikayeyi açmadı. Fakat bütün arkadaşların, bana olan davranışlarının değiştiğini fark ettim. Daha saygılı olmuşlardı. (Devam Edecek)

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.