“Adına Barış Pınarı desek de akan kandır” deyince “barışçı” mı olunur, devlet adamı mı olunur?
Eğer, binlerce kilometre uzaklardan 22 bin tır dolusu silah Türkiye düşmanı terör örgütlerine teslim edilirken gıkınız çıkmazsa, o terör örgütleri başından beri Türkiye’de yüz binin üstünde masum insan kanı akıtırken ses vermezseniz, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de oluk gibi masum insan kanı akarken sessiz kalırsanız, Arap baharı gerçekleşirken akıtılan kana seyirci kalırsanız, siz hiç bir şey olamazsınız.
Sadece, Türkiye ve Türk düşmanlarının sürdürdüğü bu hayasızca saldırıya destek ve yandaş olursunuz.
“Adına Barış Pınarı desek de akan kandır” açıklamasıyla; Türk düşmanı sömürgeci emperyalizmin yandaşı ve destekçisi olursunuz.
Kan dökülmesi için Suriye ve Irak’ı silah deposu haline getiren Türk düşmanı ABD’nin yandaşı ve destekçisi olursunuz,
ABD’nin insanlık suçu niteliğindeki hareketlerine destek veren tüm Türk düşmanı ülkelerin yandaşı ve destekçisi olursunuz.
Sözlüklerimizde bir ırka, millete, halka karşı sürdürülen düşmanca saldırı, şovenizm olarak tanımlanır.
Bu olayda gerçek niyetiniz barışı sağlamaksa ve eğer birilerini barışa davet etmek istiyorsanız;
En başta tüm saydığım olaylara seyirci kalan, hatta bu olayları körükleyen ve asli görevi dünyada barışı sağlamak olan Birleşmiş Milletler örgütünü barış için harekete geçmeye davet ederdiniz.
Sonra da her türlü savaşı destekleyen ve körükleyen, bunu açıkça ifade eden ABD’yi barışa davet ederdiniz.
Bütün bunları yapmazsanız siz ne barışçı, ne de adam olabilirsiniz.
Bırakın, sömürgeci emperyalist ülkelerin ve diğer Türk düşmanı devletlerin yandaşları ile destekçileri Türkiye’ye karşı şovenist saldırılarını sürdürsünler.
Bizim, yüz yılı aşkın bir süredir sürdürdüğümüz mücadelenin temeli çok iyi biliniyor.
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşatılacak ve yaşayacaktır.