* Bana belimden vurulduğumu ve belimi alçı içine alacaklarını söylediler. Bu arada sarı zarflar hazırlanmıştı. Bu sarı zarflar alçıların içerisine konuldu. Sarı zarfların her biri Türkiye’de bir gazeteye verilecek şekilde hazırlanmıştı. İçinde Kumsal baskını ve o günlerde Kıbrıs Türkü’nün yaşadıklarını belgeleyen haber ve fotoğraflar vardı
Enosis hedefli 21 Aralık 1963 Rum saldırılarının ana hedefi Türk direnişinin merkezi olan Lefkoşa’nın Türk kesimini ele geçirmekti. Lefkoşa’nın Türk bölgesini kuşatma altına almak için Küçük Kaymaklı ve Kumsal bölgelerine yoğun bir Rum saldırısı vardı. Bölgeye hakim olan sekiz katlı un fabrikasının üzerine yerleşen Rumlar bölgeyi ateş yağmuru altına almıştı. Bu Rum mevzisinin düşürülmesi gerekiyordu. Bu görev de Yılmaz Bora, Vural Türkmen, Tuncer Hasan, Aziz Rüstem ve Muhip Hüseyin’den oluşan time verildi. Bu görevde 3 şehit, iki yaralı verildi. Yaralı olarak kurtulan Vural Türkmen o akşam ve sonrasında yaşananları şöyle anlattı;
“GÖREV RUM MEVSİZİNİ SUSTURMAKTI”
Kumsal bölgesinde Un fabrikası üzerindeki Rum mevzisini susturmak için taarruz yapacaktık. Ben, Yılmaz Bora, şehit Tuncer Hasan, şehit Aziz Rüstem ve dökmeci Muhip bunun için görevlendirildik. Görev gidip oradaki silahlı Rumları susturmak, etkisiz hale getirmekti. Lefkoşa Ortaköy bağlantısını kestikleri için o mevziinin etkisiz hale getirilmesi gerekirdi. Bu aslında imkansız bir görevdi. Binanın etrafında iki metrelik duvar vardı ve bina da 8 katlı bir binaydı. Bizi karargahın bulunduğu Şemsi Bey’in apartmanına çağırdılar. Görevi bize orada verdiler. Bir arkadaşın arabasına bindik ve bizi bugünkü Şehit Tuncer İlkokulu’nun önünde indirdi. Oradan yaya olarak devam ettik.
“KURŞUN YAĞMURU”
Efruz’un evlerinin bulunduğu yere geldiğimizde evlerin bir sırası bitmiş, diğer sırasının da inşası devam etmekteydi. Son iki evin bulunduğu yere yaklaştığımızda ekibin önünde bölgeyi bildiği için rahmetli Aziz gidiyordu. Biz de filmlerde gördüğünüz gibi tek sıra halinde arkadan ilerliyorduk. Oraya geldiğimizde birden otomatik bir silah sesi çıktı ve olan oldu. Orada 3 arkadaşımızı şehit verdik. Ben ağzımdan vuruldum. Üç dişim kırıldı. Kurşun dik geldiği için çakılıp ağzımda kaldı. Yılmaz Bora da elindeki sten sayesinde kurtuldu. Stene vuran kurşunlar sekti ve parmağı ile omzundan vuruldu. Ben ve Yılmaz Bora yaralı diğer üç arkadaşımız ise şehit olmuştu. Hemen karargaha gidip sancaktara durum raporu verdik.
“BABAM BENİ TANIYAMADI”
Şemsi Kazım Apartmanı’nın hemen yanında babamlar kalıyordu. Babam da o sırada evden çıkmış Şemsi Bey’e ne olup bittiğini sormak için apartmana doğru gidiyordu. Ben ağzımdan vurulduğum için yüzüm şişmiş tanınmayacak bir haldeydim. Babam bizi görünce “Ne oldu oğul, sen de mi vuruldun” diye sordu. Ama “oğul” derken beni tanımamıştı. Ben de ona “Evet baba” dedim. Ama beni tanımadı. Eve gittiğinde anneme “Birini gördüm vurulmuş, bizim Vural’a benziyordu” demiş. Annem de ona, “Ne arar bizim Vural onların içerisinde” demiş.
“ALÇIYA ALINDIM”
Alçıya Hastaneye gittik. Orada doktorlar müdahalelerini yaptılar. Sonra bizim Türkiye’ye gönderilmemiz gerektiği söylendi. Türkiye’ye gitmemizi gerektirecek bir durum yoktu ama bize Türkiye’ye gitmemizin bir görev gereği olduğu söylendi. Doktor Kaya Bekiroğlu Türkiye’ye ağzı dili laf yapan birilerinin gidip orada Kıbrıs’ta olup bitenleri anlatması gerektiğini söyledi. Bunu benim ve Yılmaz Bora’nın iyi bir şekilde yapacak kişiler olduğumuzu belirtti. Bana belimden vurulduğumu ve belimi alçı içine alacaklarını söylediler. Bu arada sarı zarflar hazırlanmıştı. Bu sarı zarflar alçıların içerisine konuldu. Sarı zarfların her biri Türkiye’de bir gazeteye verilecek şekilde hazırlanmıştı. İçinde Kumsal baskını ve o günlerde Kıbrıs Türkü’nün yaşadıklarını belgeleyen haber ve fotoğraflar vardı.
“ZARFLAR AÇILDI”
Ankara’dan gelen Türk uçağına bizi koydular. Ben öyle bir sarılmıştım ki kımıldanamıyordum. Uçakta bir binbaşı ve hemşire vardı. Ankara’ya yaklaşınca ben kalktım. Uçaktakilere durumu anlattım. Hemen alçılar açıldı ve içinden zarflar çıkarıldı. Bizi orada Ankara Hastanesi’ne götürdüler. Ankara Hastanesi’nin önünde Kıbrıs’tan yaralılar gelecek diye müthiş bir kalabalık toplanmıştı. Bizi hastaneye götürüp yatırdılar.
“DAMARINDA TÜRK KANI VARSA”
İnönü ziyarete geldi. Bizimle beraber giden bir başka arkadaş daha vardı. O arkadaş İnönü’yü görünce, “Sayın İnönü eğer senin damarında zerre kadar Türk kanı varsa Kıbrıs’a müdahale edersin” dedi. İnönü döndü bu arkadaşa ve “Merak etme, merak etme gün gelecek o da olacak” dedi.
GÜNDEM
13 Ekim 2024SPOR
13 Ekim 2024GÜNDEM
13 Ekim 2024SPOR
13 Ekim 2024SPOR
13 Ekim 2024GÜNDEM
13 Ekim 2024GÜNDEM
13 Ekim 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.