DOLAR 32,5198 -0.09%
EURO 34,8004 -0.21%
ALTIN 2.419,27-0,43
BITCOIN %
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Kıbrıs TMT Mücahitler Derneği;    Direnişe hazır olun

Kıbrıs TMT Mücahitler Derneği; Direnişe hazır olun

ABONE OL
13 Haziran 2018 08:16
Kıbrıs TMT Mücahitler Derneği;    Direnişe hazır olun
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kıbrıs konusunda yaşanan son gelişmeleri değerlendiren Kıbrıs TMT Mücahitler Derneği halka çağrıda bulundu. Açıklamada şöyle denildi;
“Aldığımız son duyumlara göre Birleşmiş Milletler ve bazı güçlü devletler Kıbrıs’la ilgili yeni bir senaryo hazırlığı içindedirler. Rum Yönetimi ile iş birliği içinde Kıbrıs Türk Halkını tuzağa düşürecek bir anlaşmayı gerçekleştirmek için çaba harcamaktadırlar.
Crans Montana’da müzakerelerin sona ermesinden sonra perde arkasında çabaların devam ettiği, müzakerelerin yeniden başlaması için büyük gayretler sarf edildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle bir yıl içinde Kıbrıs’ta ciddi gelişmeler olma olasılığı büyüktür.
Yeni gelişmeler bizi nereye götürecek? Rum kesimiyle varılacak anlaşmanın çok yararlı olacağına, Rumlarla birlikte yöneteceğimiz iyi bir devlete kavuşacağımıza, AB üyesi olacak bu devletin halkımıza barış ve refah getireceğine inananlar vardır. Buna karşılık Kıbrıs’ın Büyük Orta Doğu Projesine (BOP) dahil devletlerden biri olduğu, varılacak anlaşmanın projeye dahil diğer ülkeler gibi Kıbrıs’ta da felaketlere neden olacağı öne sürülmektedir. Acaba bu görüşlerden hangisi doğrudur? Bir anlaşma durumunda Kıbrıs Türk Halkı, AB üyesi huzurlu bir devlete mi kavuşacaktır? Yoksa Suriye ve diğer Orta Doğu ülkeleri gibi çözümsüz bir felaket içine mi girecektir?
Rum kesimiyle varılacak anlaşmanın Kıbrıs’a barış ve refah getireceğine inananlar bu anlaşmanın gerçekleşmesi için her imkanın zorlanması gerektiğini düşünmektedirler. Bu nedenle Türk tarafını daha büyük tavizler vermeye zorlamaktadırlar. Karşı görüşte olanlar ise Annan Planı doğrultusunda bir anlaşmaya varılması halinde Kıbrıs’ta bir iç savaşın çıkacağına kesin gözüyle bakıyorlar. Bunun nedeni kurulmak istenen federal devletin her dairede kavga içinde bir yönetim oluşturacak olmasıdır. Diğer neden ise mülkiyet sorununun bireysel yöntemle yani iki halkın karşılıklı davalaşması yoluyla çözülmesinin içinden çıkılmaz çatışmalara neden olma olasılığıdır.
Sn. Rauf Denktaş’ın açıklamalarına göre Annan Planındaki koşullar Kıbrıs Türklerinin büyük mağduriyetine neden olacaktı. Daha sonra devam eden müzakerelerde bu koşullar Türklerin lehine değişmemiş aksine aleyhte daha da ağırlaştırılmıştır. Dolayısıyla bugün bir anlaşmaya varılması halinde mevcut barış ortamının sona erme ve Kıbrıs’ın çözümüz bir iç savaşa girme olasılığı vardır.
Bu farklı ve zıt görüşleri inceleyince yakın bir gelecekte bir yol ayırımına geleceğimizi anlarız. Karşımıza çıkan hatalı yolu seçmemiz halinde büyük felaketlerle karşılaşmamız söz konusudur.
Bu nedenle vatansever halkımızı bu iki olasılığı dikkatle incelemeye ve doğru yolu seçmeye davet ederiz.
TARİHİ GÖREV
Karşı karşıya olduğumuz bu yol ayırımında K. TMT. Mücahitler Derneği halkımızı bilgilendirme ve tehlikeler konusunda uyarma gereği duymaktadır.
Genç nesillere anımsatmak isteriz ki TMT 1958 yılında Rum faşizmine karşı mücadele etmek için kurulmuş bir Kuvayı Milliye örgütüdür. O günlerde Kıbrıs Rum kesiminin faşist Yöneticileri terörist EOKA örgütünü kurmuş, Akritas etnik temizlik planını hazırlayarak Kıbrıs Türklerini yok etme girişimini başlatmıştı. Ülkemizin bir avuç vatanseveri Anavatan Türkiye ile birlikte TMT’yi kurarak bu saldırıya karşı durmuştur. TMT’nin etkili mücadelesi sayesinde halkımızın yok olması önlenmiş ve özgür bir devlete kavuşmamız mümkün olmuştur. Bu mücadele olmasaydı Kıbrıs’ın ikinci bir Girit olması kaçınılmazdı.
Mutlu Barış Harekâtından sonra Kıbrıs Türk Halkı tarihte yaşadığı en huzurlu dönemi yaşamış ve özgür devletini kurmayı başarmıştır. Kıbrıs Türk Halkı dünyanın en demokratik ve en barışsever halklarından biridir. Başka halkların toprağında gözü yoktur. Başka halklardan üstün olma gibi bir çabası da yoktur.
Buna karşılık Kıbrıs Rum Halkının dünyanın en faşist halklarından biri olduğunu söyleyebiliriz. Faşizmin dünyada sevilmeyen bir ideoloji olduğunun farkında olan Rum halkı bu özelliğini kamufle etmektedir. Buna rağmen dikkatle incelendiği zaman ne kadar faşist oldukları ortaya çıkmaktadır.
Kıbrıs Rum faşizmi dinsel ve ırksal özellikler taşıyan kendine özgü bir faşizmdir. Kişisel olarak bir Türkle dost olabilseler bile bunu ulusal çıkarlara uygun olduğu ölçüde yapmaktadırlar. Ulusal çıkarlar gerektirdiği anda canavara dönüşen karakterleri vardır.
Kıbrıs Rum halkı kendini diğer uluslardan üstün görmekte ve sürekli olarak topraklarını genişletmeye çalışmaktadır. Barış Harekatında askeri üstünlüğe rağmen tüm adayı almayarak onlara adanın 2/3 sini bırakan, devletlerini özgürce yaşatma ve geliştirme olanağı tanıyan Türkiye’ye ve onun insancıl Başbakanı Bülent Ecevit e teşekkür edeceklerine, barış ortamını bozmak ve Kuzey Kıbrıs’a egemen olmak için her çareye başvurmaktadırlar.
1974 de yitirdiklerini geri kazanmak ve Kuzeye tekrar egemen olmak bitmez tükenmez bir mücadele içine girmişlerdir. Askeri harcamalara denk bir bütçe ile soğuk savaş ordusu kurdular. Devasa bir tanıtım ve propaganda etkinliği ile tüm dünyayı ve Kıbrıs Türklerinin bir bölümünü etkilemeyi başardılar.
Rum propagandası bir taraftan kendi faşist ve saldırgan karakterini kamufle ederken diğer taraftan özgürlük için mücadele eden vatansever Kıbrıs Türklerini haksız ve faşist gibi göstermeye çalışmaktadır.
Annan Planı ve onu izleyen tüm anlaşma taslakları Rum soğuk savaşının etkisi altında hazırlanmıştır. Bu taslakları dikkatle inceleyen herkes Kıbrıs Türk Halkını tuzağa düşürmek için hazırlanmış hileli metinlerden başka bir şey olmadıklarını görür.
Geçmişte halkımızın yok olmasını önlemede en büyük görevi üstlenmiş TMT, bugün Rum faşizminin hileli bir anlaşma ile halkımızı yok etme girişimi içinde olduğu kanısındadır. Bu nedenle tekrar harekete geçmiştir. Halkımızı bilgilendirme, uyarma ve yeniden varoluş mücadelesi verme gereği duymaktadır.
Vatansever halkımızdan beklentimiz anlatacağımız sorunları tarafsız bir gözle değerlendirmesi ve karşı karşıya olduğumuz tehlikeleri görerek doğru yolu seçmesidir.
MÜLKİYET SORUNU
Dünyada savaşlardan ve toplu göçlerden sonra mülkiyet sorunu her zaman iki devlet arasında yapılan bir anlaşma ile yani toplu (global) olarak çözülmüştür. Bunun nedeni savaşlar ve toplu göçlerde kusurun bireylerde değil devlet adamlarında olmasıdır. Kurtuluş savaşından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus ve mal mübadele anlaşması böyle bir sorunu çözen en güzel örnektir. Bu anlaşma nedeni ile Ulu Önder Atatürk dünyanın en büyük ve en barışsever devlet başkanı olduğu kabul edilmektedir. Maalesef Kıbrıs Rum Yöneticilerinin aklında böyle bir barışın izi yoktur.
Mülkiyet sorununun bireysel çözümü, KKTC de bulunan taşınmaz mallarda 1974 öncesi Rum tapularının geçerli olduğunu kabul etmek demektir. Bu mallarda eski tapu sahibi Rumlarla KKTC devletinin verdiği tapulara sahip Kıbrıslı Türklerin bir Komisyonda ve daha sonra Mahkemede davalaşarak sorunu kendi aralarında çözmeleri anlamına gelir.
Kıbrıs gibi 1963’den beri halkımızın ayrı bir hukuk düzeninde yaşadığı ve 1974’den sonra KKTC de herkesin farklı mülkiyet haklarının oluştuğu bir ortamda mülkiyet sorununun bireysel olarak çözümü kabul edilemez. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yöntem uygulanmış ve başarılı olmuş değildir. Zaman içinde KKTC tapularında devirler olmuş ve yeni hak sahipleri ortaya çıkmıştır. Bu koşularda taşınmaz mal sahiplerinin %80 inin önce bir Komisyonda sonra Mahkemelerde boğuşarak mülkiyet sorununu çözmeleri doğru olamaz.
Terhis olan Rum askerlerine görev silahlarının zimmetlendiğini, yani Rum kesiminde para militer bir güç oluştuğunu dikkate alan herkes başlayan çatışmaların hangi noktalara varacağını tahmin edebilir. Gerçekte bu koşullarda mülkiyet sorununun barışsever ortamda çözülebileceğini düşünen hiçbir uzman veya vicdanlı kişi yoktur.
Kıbrıs’ta mülkiyet sorununun bireysel yöntemle çözülmesine Kurucu Cumhurbaşkanımız Sn. Rauf Raif Denktaş karşı çıkmıştı. Buna rağmen Rum Yönetimi ile anlaşan güçlü devletler bu yöntemi Annan Planına koydurdular. Daha sonra diğer müzakerelerde ise bu yöntemden vazgeçilmiş değildir. Sadece ayrıntılarda değişiklikler olmuş ve konu daha karmaşık ve içinden çıkılmaz hale getirilmiştir.
Yoğun faşist Rum propagandası ile bireysel yöntemin sakıncalarının Türkler arasında tartışılıp anlaşılması önlenmiştir. Maalesef Kıbrıs Türk Halkına bu konuyu özgürce öğrenme ve değerlendirme fırsatı verilmemiştir.
Kıbrıs’ta iki halktan bireylerin birbirini dava ederek mülkiyet sorununu çözmeleri mümkün değildir. Açıkça görülüyor ki Tunus, Libya, Mısır, Irak ve Suriye’de yaşananlar Kıbrıs’ta da tekrarlanmak istenmektedir. Kıbrıs, Rum faşizminin kontrol edebileceği bir iç savaşa doğru sürüklenmeye çalışılmaktadır.
Her vatansever Kıbrıs Türkünü bu konuda tarafsız bir değerlendirme yapmaya ve gerçeği görmeye davet ederiz.
BM ANLAŞMA İSTİYOR MU?
Guterres çerçevesine göre mülkiyet sorunu Annan Planında olduğu gibi bireysel olarak çözülecektir. Ancak Rum tarafının ısrarı ile koşullar değiştirilmiş ve daha da Rum çıkarlarına uygun hale getirilmiştir. Buna göre Kıbrıs’ta sadece eski Rum tapuları geçerli olacak ve KKTC tapuları mülkiyet ifade etmeyen belgeler haline gelecektir. Böylece Kıbrıs Türk Halkı KKTC’nin legal bir devlet olmadığını açıkça kabul etmiş olacaktır. Müzakerelerde varılan anlaşmaya göre KKTC tapusu olan Türklerin mallar üzerinde sadece “kullanıcı hakları” olacaktır. Sadece bu nokta Kıbrıs Türklerinin sahip oldukları malları ileride Uluslararası Mahkemelerde yitirmesi için yeterli olacaktır.
Müzakerelerde anlaşılan hususlara göre iki toplumun bireyleri karşılıklı davalaşacaklar ve taşınmaz mal sonuçta iki kişiden birine kalacaktır. Davayı kimin kazanacağını belirlemek için 23 kriter üzerinde anlaşmaya varıldığı ifade edilmektedir. Bu kriterlerin davaları kolaylaştıracağı ve Komisyonun veya daha sonra Mahkemenin zaman kaybetmeden kolaylıkla karar vereceği öne sürülmektedir. Bu iddianın doğru olma olasılığı yoktur. Çünkü kriterler ne kadar fazla olursa davaların o kadar karmaşık ve çözümsüz olacağı bilinmektedir. Kıbrıs Türk halkı aldatılarak bir tuzağa düşürülmek istenmektedir.
KKTC’NİN TANINMASI
Yeni kurulan devletlerin tanınmasına ilişkin uluslararası ilkeler netleşmektedir. Uluslararası Adalet Divanı 22 Temmuz 2010 tarihinde Kosova’nın bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka aykırı olmadığına karar vermiştir. Mahkeme kararında kabul edilen ilkelere göre KKTC’nin tanınması gerekmektedir. Bu ilkelere göre KKTC, Kosova’dan ve diğer birçok ülkeden önce bağımsız devlet olmaya hak kazanmıştır. KKTC’nin tanınması halinde mevcut iki devlet kalıcı hale gelecek Kıbrıs sonsuza dek barış içinde yaşayacaktır. Buna rağmen beklenenin gerçekleşmemesi ve KKTC’nin tanınmamasının nedeni ne olabilir? Niçin BM ve güçlü devletler iki halkın çatışma içinde yaşayacağı bir federasyonda ısrar etmektedirler?
Bunun nedeni Kıbrıs Türklerinin saf bir halk olduğunu, faşist Rum propagandasının etkisinde kalarak özgür devletlerinden vazgeçebileceğini ve Rum çoğunluğun arasında azınlık olarak yaşamaya razı olacağını düşünmeleri olamaz mı? Belki de samimi istekleri Kıbrıs’ı 1974 öncesine geri götürmektir ve bunun için çıkacak iç savaşı göze almış durumdadırlar.
Hazırlanan tüm BM taslaklarının 1974 de gelen barışa son vermek istemesinin, kavga ile yönetilecek bir devlet yapısı oluşturmasının ve iki halkın birbirinin boğazına sarılacağı koşullar içermesinin başka ne anlamı olabilir?
BM’nin hazırladığı anlaşma taslaklarını inceleyen her tarafsız, dürüst ve vicdan sahibi insan Kıbrıs’ta iç savaş çıkmasına açık kapı bırakıldığını görür.
Vatansever halkımızı bu gerçekleri görmeye ve 1974 de elde ettiği özgürlüğü yitirmemek için mücadele etmeye davet ederiz.
BM VE İYİ NİYET
BM, KKTC’nin tanınmasını önermemesi ve federasyonda ısrar etmesi gerçek niyeti konusunda kaygıya düşmemize neden olmaktadır. Bu durumda geçmişten gelen BM kararları ile BM adına yapılan eylemeleri gözden geçirmemiz yararlı olacaktır.
Bilindiği gibi BM in Kıbrıs’ta UNFICYP denilen askeri bir birliği bulunmaktadır. 1964 yılında Kıbrıs’a gelen bu birliğin görev süresi her altı ayda bir uzatılmaktadır. Güvenlik Konseyinin bu birlikle ilgili aldığı kararları ve birliğin Kıbrıs’taki eylemlerini gözden geçirerek BM in gerçek niyetini anlamaya çalışalım.
BM Güvenlik Konseyi 1964 de Kıbrıs Türklerine karşı yapılmaya başlanan katliamları önleme amacıyla Kıbrıs’a asker göndermiştir. Buna rağmen aldığı kararlar dolaylı olarak faşist ve suçlu Rum yönetiminin yasal bir devlet olarak tanımasına hizmet etmiştir. Böylece Kıbrıslı Türklere faydadan çok zararı olmuştur. 1960 Anayasasında mevcut iki halkın eşitliği ilkesini bozmuş ve Kıbrıs sorununun çözümsüz hale gelmesine katkıda bulunmuştur. Bu sonucun bilinçsizce istemeden gerçekleşen bir sonuç olduğunu kabul edebilir miyiz?
BM askerlerinin katliamları önleme şöyle dursun birçok olayda Rum teröristlere yardımcı olduklarını da biliyoruz. Örneğin İkinci Barış harekâtında faşist Rum birlikleri Gazi Mağusa’ya saldırıya hazırlanırken BM askerleri mücahitlerin savunmasını engellemeye çalıştılar. Böylece şehrin düşmesine yardımcı olmak istediler. Taşkent köyünde daha ileri gittiler. Mücahitlerin silahlarını toplayıp Mücahitleri Rumlara teslim ederek katliama yardımcı oldular. Bunu her yerde tekrarlayacaklardı. Mücahitlerin uyanık olması ve birçok yerde BM askerlerinin önerisini reddetmesi katliamları önlemiştir.
Taşkent köyünde gerçekleşenler ve diğer yerlerde gerçekleştirilmek istenenler 1995 de Serebrenitsada yapılanların aynıdır. BM askerleri açıkça bir suç işlenmesine katkıda bulunmuşlardır. Daha sonra bu suç nedeniyle BM’nin özür dilemesi suçluların cezalandırılmasını talep etmesi ve tazminat ödeme yönüne gitmesi gerekiyordu. Bu yöne gitmemesi düşündürücü değil mi? KKTC Hükümetlerinin ve başta öğretmenler olmak üzere Kıbrıs Türk aydınlarının bu olayın hesabını sorması gerekirken ses çıkarmamaları büyük bir eksiklik ve kusur değil midir?
Güvenlik Konseyinin BM askeri birliğinin1974’den sonra Kıbrıs’ta bir fonksiyon ifa etmediği bilinmektedir. Buna rağmen Kıbrıs’ta görev yapmaya devam etmesi 1974’de Kıbrıs’a barış gelmediği tanıtımını yapan Rum propagandasına yardımcı olmak içindir. Böylece Rum faşizmine destek olmaya çalışmaktadır. Dünyanın birçok yerinde savaşlar olurken müdahale etmeyen Güvenlik Konseyinin 1974’den beri tek silah atılmayan bir yerde faşist propagandayı desteklemek için askeri birlik bulundurması düşündürücü değil mi?
BM, Kıbrıs’ta tarafsız mı? Kıbrıs Türklerinin eşitliğinden yana mı? Kıbrıs’ta barışın kalıcı olmasını arzu ediyor mu? Yoksa Kıbrıs Türklerinin Kuzeyde özgür devlet kurmalarından ve barış içinde yaşamalarından rahatsız mı? Bu durumu değiştirmek ve Rum egemenliğinde bir ada oluşturmak mı istiyor? Kıbrıs için öngörüsü ikinci bir Batı Trakya olması mı?
TEMİZLİK PLANLARI
Faşist Rum propaganda organları Kıbrıs’ta geçmişte iki halkın barış içinde yaşadığını, dış tahriklerle bu iki halkın çatışmaya başladığını, çatışmaların başlamasında iki tarafın aynı ölçüde kusurlu olduğunu öne sürmektedir. Kıbrıs Türklerinin bir bölümü bu propagandaya kanmıştır. Bu görüşün doğal sonucu olarak iki halkın yan yana, kendi öğür devletlerinde değil karışık olarak ve Türklerin azınlık olacağı koşullarda yaşaması gerektiği anlaşılmaktadır.
Acaba bu propaganda gerçeği yansıtıyor mu? Bunu anlamak için propaganda sözlerine değil yazılı belgelere bakmamız daha doğrudur. Bu yazılı belgeler ise Kıbrıs’ta en ağır insanlık suçu olan etnik temizlik suçları işlendiğini göstermektedir.
Kıbrıs’ta hazırlanan ilk etnik temizlik planı Akritas planıdır. Bu plan 1960’lı yıllarda yapılmış olup Kıbrıs Türklerini kısmen öldürerek kısmen korkutup kaçırarak Kıbrıs’a egemen olma planı idi. Planı hazırlayan Kıbrıslı Rum Yöneticiler Girit’te olanların aynını Kıbrıs’ta da gerçekleştirmek istiyorlardı.
Rum Yöneticiler bu planı hazırladıklarını inkar etmiyorlar. Hatta planı hazırlamanın kahramanlık olduğunu düşündükleri için yazdıkları anılarda plana gönderme yapmayı ihmal etmiyorlar. Planda etnik temizlik niyetini kamufle etmeye çalışan ifadeler olmasına rağmen dürüst tüm araştırmacılar bu planın etnik temizlik planı olduğu konusunda en küçük bir kuşku duymamaktadırlar.
Bilindiği gibi Hitler Almanya’sı “soykırım” suçunun mucidi ve uygulayıcısıdır. Yunanlılar ise “etnik temizlik” suçunun mucidi ve uygulayıcısı olarak bilinirler. “Soykırım” bir halkı toptan yok etmeyi amaçlar. O halktan bireylerin kaçmasını da engeller. “Etnik temizlik” ise kısmen öldürmeyi, kısmen korkutup kaçırmayı ve o topraklara egemen olmayı amaçlar. Her iki suç da insanlığa karşı işlenen en ağır suçlardır.
Kıbrıs’ta 1963, 1964 ve 1967 yıllarında Türklere karşı gerçekleşen saldırıları analiz edenler bu saldırıların Akritas Planının uygulaması olduğunu açıkça görebilirler. Saldırılar Türkiye tarafından önlendiği için başarılı olamayıp teşebbüs halinde kalmıştır. Her saldırıda Anavatanımız, saldırılara devam edilirse Kıbrıs’a müdahale edileceği uyarısında bulunmuştur.
Bunun üzerine faşist Rum Yöneticiler İphestos planını hazırlamışlardır. Bu plan “Türkiye, Kıbrıs Türklerini kurtarmaya gelirse, kurtaracak Türk bulamamalı” sözleri ile ifade edilen bir plandır. Yani Kıbrıs Türklerini toptan yok etme planı idi.
20 Temmuz 1974 de İphestos planı uygulanmaya başlanmıştır. Planı uygulamak amacıyla tüm Türk bölgeleri kuşatılmıştır. Mağusa kuşatması, Serdarlı saldırısı, Taşkent, Muratağa, Atlılar katliamları, hep İphestos planını uygulama çalışan Rum askerleri tarafından gerçekleşmiştir. Barış Harekatında Türk ordusunun süratli hareket etmesi, Türk bölgelerinde Rum esirlerin kalması, esir düşen Türklere yapılanların esir düşen Rumlara da yapılacağı kaygısının Rum Yöneticilerde uyanması, İphestos planının tamamlanmasını önlemiştir. Böylece Kıbrıs Türkleri toptan yok edilmekten kurtulmuştur. İphestos planı teşebbüs halinde kalan bir etnik temizlik planıdır.
İphestos planını öğrenmek isteyenler Kıbrıs Rum Meclisinde yapılan bir soruşturmanın zabıtlarını inceleyebilirler. Orada bir Yunanlı Albay niçin Türk ordusuna karşı savaşmak için Girne bölgesine gitmediklerini Kıbrıs Türklerinin yaşadığı bölgelere örneğin Mağusa’ya ve Serdarlıya saldırdıklarını anlatmak için bu konuda bilgi vermiştir.
Sırp yöneticiler Bosna da katliam yapmakla suçlandılar ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanıp mahkum edildiler. Bu davalarda Mahkemeye yazılı bir delil örneğin katliam planı sunulabilmiş değildir. Halbuki Kıbrıs’ta her iki etnik temizlik planı da yazılı delil olarak mevcuttur. Bu yazılı deliller Uluslararası Ceza Mahkemesine sunulabilirdi. Planları gören Mahkemenin Kıbrıslı Rum Yöneticileri mahkum etmesi zor olmayacaktı. Buna rağmen Rum Yöneticiler aleyhine hiçbir suçlama yapılmamıştır.
Başta öğretmenler olmak üzere Türk aydınlarının bu gerçekleri dile getirerek planları hazırlayan ve hazırlatanların yargılanmasını talep etmesi ve böylece KKTC’nin tanınması için bir zemin hazırlaması gerekirken bu konu ile ilgilenmemeleri büyük bir eksiklik ve kusur değil mi? Bu ihmalleri nedeniyle bir gün vatan elden giderse çekecekleri vicdan azabı büyük olacak değil mi?
Rum Yönetimi faşist karakteri nedeniyle geçmişte en ağır insanlık suçu olan etnik temizlik planları hazırlamıştır. Aynı karakter nedeniyle bugün dolaylı yöntemlerle yani aldatarak Kıbrıs Türklerini yok olacağı bir tuzağa düşürmeye çalışmaktadır.
Her Kıbrıs Türkünü ve her vicdanlı insanı bu gerçekleri araştırmaya, Rum Yönetiminin katliam planlarını dünyaya duyurmaya ve Kıbrıs Türklerinin katliam mağduru olacak bir duruma düşmemesi için uyanık olmaya davet ederiz
Ancak böyle bir mücadele sayesinde tekrar etnik temizlik tehlikesiyle karşılaşmamız önlenmiş olacaktır.
TMT KUVAYI MİLLİYE ÖRGÜTÜDÜR
Rum Yönetimi kendisine bağlı medya kuruluşları ile TMT’yi itibarsızlaştırma çabası içindedir. KKTC’deki bazı yazarlar da bu kervana katılarak TMT’yi, sağcı, faşist ve terörist EOKA benzeri bir örgüt olarak tanıtmaktadırlar. Daha da ileri giderek TMT’yi EOKA dan da daha olumsuz bir statüye koymaya çalışanlar vardır. Onlara göre EOKA İngiliz Emperyalizmine karşı özgürlük mücadelesi vermiştir. TMT buna benzer bir mücadele vermediği için EOKA kadar saygın bir örgüt değildir. Kıbrıs sorununu bilmeyen gençlerin beyni böyle yalanlarla doldurulmaktadır.
Gençleri bu yanlışlardan korumak için geçmişe giderek bazı gerçekleri vurgulamak isteriz. Basit bir inceleme Rum Yöneticilerin faşist karaktere sahip olduğunu; EOKA’nın faşist ve terörist bir örgüt olarak kurulduğunu anlamamıza yeterlidir.
EOKA bazı yazarların iddia ettiği gibi İngiliz emperyalizmine karşı özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi vermiş bir örgüt değildir. İkinci dünya savaşından sonra İngiltere İmparatorluğu tüm kolonilerinden çekilmekteydi. Kıbrıs’tan da çekilme kararı almıştı. Rum Yöneticilerin basit diplomatik mücadelesi İngiliz egemenliğinden daha erken kurtulmak için yeterli idi. Buna rağmen 1952 yılında EOKA terörist örgütü kuruldu ve 1955 yılında terörist saldırılara başladı.
EOKA’nın kuruluş nedenini anlamak için 1950 yılına gitmek gerekir. Bu tarihte Rum Yöneticilerin düzenlediği self determinasyon yani kendi geleceğini belirleyerek Yunanistan’a ilhak plebisitini BM ret etmişti. Ret gerekçelerinin en önemlisi Kıbrıs’ta tek değil iki halkın bulunması idi. Böyle bir karardan sonra faşist Rum yöneticiler Türk halkı ile anlaşarak bağımsız bir devlete doğru gitmeyi kabul edemediler. İngiliz Yönetiminin yanı sıra Türk halkını da hedef alan EOKA terörist örgütünü kurdular. Örgüt 1955 de suikastlarla insanları öldürmeye başladı. Önce İngilizlere, 1958 de de Türklere saldırdı.
EOKA’nın kurulma nedeni bağımsızlık elde etmek değil, bağımsızlıktan sonra Kıbrıs Türkleri ile Rum soluna söz hakkı vermeden yeni devleti Yunanistan’a bağlamaktı. Bu örgütü Rum halkının faşist karakteri ortaya çıkarmıştır.
TMT ise faşist ve terörist EOKA örgütünün Kıbrıs Türk Halkını yok etmesini önlemek ve halkımızın özgürlüğe kavuşmasını sağlamak için kurulmuştur. TMT’yi Kıbrıs Türk Halkının barışsever karakteri ortaya çıkarmıştır.
TMT Atatürk ilkelerini benimseyen bir Kuvayı Milliye örgütüdür. Dünyanın en saygın kurtuluş örgütlerinden biridir.
EOKA ve daha sonra Rum Yöneticilerin kurduğu diğer örgütler faşist ve terörist örgüt olmanın tüm özelliklerini taşımaktadırlar. Rum halkını asla Kıbrıs Türkleri ile eşit görmemektedirler. Kurulacak devlette Kıbrıslı Türklere hak tanıma gibi bir düşünceleri yoktur. Tek düşünceleri etnik temizlikle veya aldatarak Türk halkını tasfiye etmek ve faşist amaçlarına ulaşmaktır.
Tüm Kıbrıs Türk vatanseverlerini bu gerçekleri araştırmaya, faşist Rum propagandasına geçit vermemeye ve TMT ruhu etrafında toplanmaya davet ederiz.
FEDERAL DEVLET
Dünyadaki federal devlet örneklerini incelediğimiz zaman hiçbirinin Kıbrıs koşullarında kurulmadığını görürüz. Geçmişte aralarında savaşlar olmuş iki halkın bir araya gelerek federasyon kurabileceklerini ve bu federasyonun barış içinde uzun süre yaşayabileceğini gösteren hiçbir örmek yoktur. Samimi bir araştırma yapanlar görürler ki Kıbrıs’ta iki bölgeli, iki toplumlu federal bir devlet kurmak iki halkın sürekli kavga içinde olacağı, bu kavganın zamanla iç savaşa dönüşeceği bir devlet kurmak demektir.
1974 ü izleyen yıllarda, karşılıklı göç gerçekleşmiş fakat yerleşim tamamlanmamıştı. Fiilen iki devlet oluşmuş değildi. Bu iki devlette Orta Doğunun en başarılı demokrasileri ortaya çıkmamıştı. O günün koşullarında tarafsız kaynakların ve BM in Kıbrıs için iki bölgeli ve iki toplumlu federasyon önermesi makul olabilirdi. Ancak bugün aradan geçen uzun zamandan sonra, iki halkın kendi devletlerinde barış içinde yaşadıkları görülmesine rağmen iki devleti birleştirip kavga içinde bir yönetim oluşturmaya çalışmak iyi niyetli bir yaklaşım olamaz.
Bugün federasyon önermenin amacı Kuzeyi ele geçirmek isteyen faşist Rum Yönetimini tatmin etmek ve güçlü devletlerin bölgedeki çıkarlarına hizmet etmek olabilir. Bu nedenlerle hileli anlaşmalarla Kıbrıs Türkleri aldatılarak özgür devletlerinden vaz geçirilmek istenmektedir.
Kıbrıs Türk vatanseverlerini bu gerçekleri görmeye ve Kıbrıs’ta barışın teminatının KKTC olduğunu görmeye ve KKTC’yi sonsuza dek yaşatmaya davet ederiz.
Kıbrıs’ta kurulacak federal bir devlette siyasi eşitlik sağlanabilir mi?
Kıbrıs Türk Halkının değişmez ideali Rumlarla siyasi eşitliğe sahip olmaktır. Faşist Rum Yönetiminin ideali ise bu hakkı Kıbrıs Türk halkına tanımamak onu bir azınlık haline getirmektir. Bu nedenle bir anlaşma sonunda kurulacak yeni devlette siyasi eşitliğin gerçekleşebilip gerçekleşemeyeceği önemli bir tartışma konusudur.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında Kıbrıs Rumları ile Kıbrıs Türkleri arasında siyasi eşitlik ilkesi benimsenmişti. Bu nedenle Anayasaya veto hakkı konmuştur. Ancak bilindiği gibi bu devlet yürümemiş faşist karakterli Rum yöneticiler eşitliği kabul etmedikleri için devleti yıkmakta tereddüt etmemişlerdir.
Şimdi kurulacak iki bölgeli, iki toplumlu federasyonda siyasi eşitliğin gerçekleşebileceği yalanı söylenmektedir. Halbuki siyasi eşitlik ilkesi devletler arasında mevcut olan bir ilkedir. Birleşmiş Milletler Ana sözleşmesi bu ilkeyi vurgulamaktadır. Federasyonlarda ise federe devletler arasında eşitlik olmaz. Federasyonlarda iki meclis bulunur. Bu meclislerden biri federe devletler arasında eşitliği simgeler. Diğeri ise nüfusa göre oluşur. Dolayısıyla kısman eşitlik ola bile kısmen yoktur. Kıbrıs’ta kurulması düşünülen federal devlette nüfusun %80’sini oluşturan halk ile %20’yi oluşturan halk arasında siyasi eşitlik olabileceği görüşü bir yalandan ibarettir. Böyle bir federasyonda eşit olmayı ümit eden Türklerle onları azınlık haline getirmeyi amaçlayan Rumlar arasında sürekli kavga olacaktır.
Kıbrıs Türklerine kurulacak federal devlette siyasi eşitlik olabileceğini söyleyenlere ve BM uzmanlarına hiç değilse bu eşitliğin anlaşmadan önce gerçekleşmesi gerektiği yani KKTC’nin tanınması gerektiği söylenmelidir. O zaman Rumların siyasi eşitliği kabulden ne kadar uzakta olduğu ortaya çıkacaktır.
Bu gerçekler ışığında siyasi eşitliğe gerçekten bağlı olanların KKTC’yi tanıtacak adımlar atmaya başlamaları gerekir. Özgürlük, bağımsızlık ve eşitlik için KKTC’yi sonsuza dek yaşatmaktan başka alternatif yoktur. Halkımızın yok olmasını önleyecek ve barış içinde yaşatacak başka bir ideal olamaz.
Kıbrıs Türk vatanseverlerini bu gerçekleri görmeye ve KKTC’yi yaşatmak için mücadele etmeye davet ederiz.
RUM PROPAGANDASI
Faşist Rum Yönetimi 1974’den sonra terörizmle veya katliamlarla Kıbrıs’ı ele geçiremeyeceğini anlamış, tanıtım ve propaganda ile amacına ulaşma çabası içine girmiştir. Edindiğimiz bilgilere göre bu amaç için bir orduyu besleyecek kadar büyük bütçe ayırmış, son derece profesyonel kadrolar oluşturmuş ve Kuzeye para akıtmaya başlamıştır. Yapılan uzun süre devam etmiş propaganda sonunda Türkler arasında kendine solcu, barışçı ve ilerici diyen, fakat gerçekte Rum milli tezini benimseyip iki halkı tekrar karışık yaşatmayı amaçlayan bir kesim oluşmuştur.
Rum propagandası o kadar başarılı oldu ki halkımızın bir bölümü, 1974 de gelen barışın barış olmadığını, çatışma koşullarında bir anlaşmanın ise barış olacağını söylemeye başlamıştır. 1974’den sonra özgür bir devlet olmanın tüm olanaklarına kavuştuğu halde, bunun değerini takdir edememiştir. KKTC’den vazgeçince özgür devlet olanaklarının devam edeceğine hatta daha iyi duruma geleceğine inanmaya başlamışlardır. Kıbrıs’ta geçmişte meydana gelenler olaylar unutulmuş ve Rum yönetiminin insanlığa karşı işlediği suçlar üzerinde durulmaz olmuştur.
Kıbrıs Türk aydınlarının bir bölümü faşist Rum milli ideallerini destekleyen görüşler üretmeye başlamışlardır. Böyle hareket ederek barışa katkı sağladıklarını iddia etmektedirler. Rum faşizmine karşı mücadele eden vatansever Kıbrıs Türklerini ise faşist olmakla suçlamaktadırlar. Rum Halkının ve Yönetiminin faşist karakterini ortaya çıkarmaya çalışacaklarına kamufle etme gayreti içindedirler. Bunlar Kıbrıs Türkünü yok olmaya götüren yanılgılardır.
Kıbrıs Türk halkı ve onun bağrından çıkmış TMT, Rum propaganda örgütlerinin iddia ettiği gibi sağcı veya solcu değildir. Faşist Rum halkının ve terörist EOKA örgütünün Kıbrıs Türk Halkını yok etme girişimi üzerine kurulmuştur. Anavatandaki Kuvayı Milliye ordusunun eşi ve benzeridir.
Vatansever Kıbrıs Türk Halkını bu gerçekleri araştırmaya ve TMT ile birlikte Rum faşizmine karşı mücadele etmeye davet ederiz.
RUM FAŞİZMİ
Rum toplumunu tarafsız ve bilimsel bir gözle inceleyenler bu halkın ilginç özellikleri olduğunu görürler. Rumların kendine özgü “sui generis”, faşist bir halk olduğunu saptarlar.
Kıbrıs Rum halkında dini inançlarla ve ırkçılıkla karışık çok derin bir milliyetçilik anlayışı vardır. Bu karakter sağ sol, fakir zengin, eğitimli eğitimsiz tüm Kıbrıs Rumlarında bulunmaktadır. Elam gibi örgütler sıra dışı olmayıp genel kültürü yansıtmaktadırlar. Diğer kurumlardan farkları niyetlerini açıkça ifade etmeleridir. Gerçekte tüm Rum halkı aynı kültürle yoğrulmuştur. Rum Hükümetleri de doğal olarak bu kültür doğrultusunda hareket etmektedirler.
Kıbrıs Rumlarının bir bölümü açıkça savaşarak milli ideallerini gerçekleştirme çabası içindedirler. Diğer bölümü ise dolaylı yöntemlerle Kıbrıs Türklerini aldatarak aynı hedefe varmak istiyorlar.
Kıbrıs Türkleri arasında kendine solcu, ilerici, barışsever diyen bir kesim anlaşmadan sonra ortak devletin birlikte yönetilebileceğini, Rumlarla uyumlu bir yaşam sürdürülebileceğini zannetmektedir. Halbuki samimi bir araştırma yapanlar faşist Rum karakterinin yüzyıllar içinde oluştuğunu ve değişmesi için yine yüzyılların geçmesi gerektiğini anlarlar.
Samimi bir araştırma yapanlar bilirler ki bir anlaşma durumunda Kıbrıs Türklerinin geleceği Batı Trakya Türklerinden de daha kötü olacaktır. Çünkü Kıbrıs Rumlarının kafasında Kıbrıs Türk erkekleri için inşaat işçiliğinden, kadınlar için ise ev hizmetçiliğinden daha iyi bir iş olamaz. Bu nedenle hayatta kalan Kıbrıs Türklerinin durumu Yunanistan’ın diğer yerlerinde karışık olarak yaşayan az sayıda Türklerin durumuna benzeyecektir.
1974 ten sonra Kıbrıs’ta iki halk iki ayrı devlette yaşamaya başlamış ve eski acı olaylar unutulmaya başlamıştır. Bu nedenle iki halk daha iyi ilişkiler içine girebilecek bir duruma gelmiştir. Bunu sağlayan iki halkın kendi devletlerinde ayrı bölgelerde ve güvenlik içinde yaşamaya başlamış olmasıdır. Bir anlaşmadan sonra karışık yaşama durumunda faşist Rum karakteri birdenbire canlanacak ve sonu gelmez bir iç savaşa neden olacaktır. Gözlemlerimize göre Kıbrıs Rumları ile kardeşçe yaşamayı ümit eden Kıbrıs Türklerini büyük hayal kırıklığı beklemektedir. Bu gerçeği anlamak için güneyde bir süre yaşamayı denemeleri yeterli olabilir.
Kıbrıs Rumlarını tanıyanlar bilirler ki Kıbrıs Türklerini asla affetmeyeceklerdir. Bunun nedeni 1974’de kendilerine göre Kıbrıs’ı haksız yere işgal eden Türkiye’yi desteklemiş olmaları ve 1974’den sonra terk edilen Rum mallarından pay almış olmalarıdır. Kıbrıs Rumlarının tarih belleği sanıldığından çok daha güçlüdür ve kimse onlardaki yanlış inançları değiştirmeyi başaramayacaktır. Sn. Rauf Raif Denktaş’ın bir anlaşmadan sonra Kıbrıs Türklerinin mezbahaya götürülen hayvanlara benzeyeceğini söylemesinin nedeni budur. Türk ordusunun koruması ortadan kalktığı anda geçmişte yarım kalan katliamlara kaldığı yerden devam edileceği açıktır.
Rum Yöneticiler bugün bir anlaşmaya razı etmek için Kıbrıs Türklerinin yüzüne gülmektedirler. Anlaşma imzalandığı anda ise her şey değişecek ve faşist karakter ortaya çıkacaktır.
Bu gerçeği anlamak için vatansever halkımızı Rum karakterini incelemeye, ve gerçekleri görmeye davet ederiz.
HALKIMIZ ALDATILMAK İSTENİYOR
Rum tanıtım birimleri sürekli olarak KKTC’yi kötüleyen propaganda yapmaktadırlar. KKTC’nin sorunları abartılmakta ve devletin yönetilemeyecek kadar kötü bir durumda olduğu iddia edilmektedir. Halbuki KKTC’yi yönetmek ve sorunlarını çözmek oldukça kolay olmalıdır. Anavatan Türkiye güvenlik sorununu çözmüştür. Bütçe açığını da kapatmaktadır. Yapılmak istenen projeler için mali kaynak da sağlamaktadır. KKTC, dünyanın en güzel turistik yerlerinden birinde bulunmaktadır. Halkı demokrasiyi benimsemiştir. Böyle bir devletin yönetilemeyeceğini ve mutlaka Rum kesimi ile birleşerek iç savaş içinde bir ülke olması gerektiğini söyleyebilmek için Rum propaganda örgütünün etkisinde kalmış olmak gerekir.
KKTC özgür bir devletin sahip olduğu olanaklara kavuşmuştur. Buna rağmen halkımız algı operasyonları ile aldatılarak devletinden vazgeçirilmeye çalışılmaktadır. KKTC sona erdikten sonra da devlet olanaklarının devam edeceği yalanı söylenmektedir. Halbuki KKTC nin bağımsız bir devlet olarak tanınmasının dışında hiçbir anlaşmanın KKTC nin vatandaşlarına sağladığı olanakları sağlaması mümkün değildir.
Tüm bu nedenlerle başta öğretmenler olmak üzere KKTC aydınlarını Rum faşizmine karşı direnmeye; Kıbrıs gerçeklerini halkımıza anlatmaya, Kıbrıs Rum yönetiminin maskesini düşürmeye, Kıbrıs Türklerinin aldanarak içinden çıkılmaz bir tuzağa düşmesini engellemeye davet ederiz.
Barış için, Kıbrıs Türk halkının varlığını ve özgürlüğünü sağlayan KKTC’nin yaşatılması, her yönden Rum Yönetimi ile eşit duruma getirilmesi ve Rum Yönetimi Yunanistan’a yakın olduğu ölçüde KKTC’nin de Anavatanı Türkiye’ye yakın olması gerekmektedir.
K.TMT. Mücahitler Derneği bugün halkımızın yeniden tehlikeler karşısında olduğunu görmektedir ve halkımızı bu tehlikelere karşı uyarma gereği duymaktadır. Rum faşizmi, 1974 den sonra oluşturduğu soğuk savaş birimleri ile Kıbrıs Türk Halkını aldatarak tuzağa düşürme ve yok olacağı bir anlaşmaya sürükleme çabası içindedir. TMT, halkımızı bu gerçeği görmeye ve TMT ile birlikte yeniden varoluş mücadelesi vermeye davet eder.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.