DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 2072636-1,45%
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

KKTC’nin ilanından sonra yaşananlar

KKTC’nin ilanından sonra yaşananlar

ABONE OL
20 Kasım 2018 13:09
KKTC’nin ilanından sonra yaşananlar
0

BEĞENDİM

ABONE OL

NACAK GAZETESİ- Av. Fuat Veziroğlu’nun TAK’a yaptığı açıklamalarının ikinci bölümünü yayınlıyoruz
Soru: TKP’den istifa ettikten sonra ne yaptınız?
1983 Mayıs’ında TKP’den istifa ettikten sonra, KKTC ilanından önce UBP’den bazı arkadaşlar onlara katılmamı teklif etti. Daha düne kadar çok sert eleştirdiğim UBP’ye katılırsam, benim için intihar olacaktı. Beni kabul etmeleri de siyasi ahlaka uymazdı. Bağımsız devlet ilanının ardından Ekrem Ural ve bazı arkadaşlarla birlikte Kıbrıs Demokrasi Partisi adı altında bir parti kurduk. Maddi imkânsızlıktan dolayı bu işi uzun süre götüremedik. Baktık, gördük olmayacak, 1985 seçimlerine girmeyerek, aktif politikayı bıraktık.
“HEPİMİZ KUSURLUYUZ”
Soru: KKTC’nin 35 senede geldiği durumu nasıl değerlendirirsiniz? KKTC niye tanıtılmadı?
Türkiye’nin böyle bir gayreti yok. Bizde de birlik halinde KKTC’yi tanıtma gayreti yok… Biz Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs Türk politikacıları da devletimizi iyi yönetemiyoruz. Devletimizi iyi bir duruma getiremedik. Bunda hepimiz kusurluyuz. Seçmenimiz de, politikacımız da. Yani devletin bir kabahati yok. Devlet bir tüzel kişiliktir. Bir devlet iyi olur, kötü olur, başarılı olur, başarısız olur, bunları insanlar sağlar.
Size bir örnek vereyim. Bugün en önemli sorun nedir, zamlar. 1983’ten beri iktidara gelip de zam yapmayan hiçbir parti yoktur. Hepsi yaptı. Kimi daha az, kimi daha fazla yaptı. Ancak CTP iktidarda ise ve zam yapar, UBP karşı çıkar ve “zamları geri al” der. UBP iktidara geçer ve zam yaparsa, CTP sokaklara dökülüp, zamların geri alınmasını ister. Böylesi bir kısır döngü söz konusu. Bu doğru bir şey değil. Yapılması gereken çok şey var ama yapılmıyor.
“KAMU REFORMU”
Soru: Nerede hata yapıldı?
Bunu da örnekle anlatayım. 1980 yerel seçimlerinde CTP ile TKP iş birliği yaptık. En az 7-8 defa Güzelyurt’a gidip CTP’nin adayı Mehmet Civa’nın lehinde propaganda yaptım. O zaman CTP ile mutabakatımız vardı. Üçlü kararnameyle partizanlık yapan UBP’ye karşı bir seçim kazanılması halinde müsteşarlar hariç diğer üst kademe yöneticilerini üçlü kararnameden çıkarıp, Kamu Hizmeti Komisyonu’na devredecektik. Bugün gazete okudum, kamu reformu yapılacakmış. Ne kamu reformu? Her partinin, istinasız hepsinin, 30 senedir kamu reformundan bahsettiğini duyarım ama bu sürede kamuda vatandaşın işlerinin görülmesi açısından iyileşme değil kötüleşme görüyorum. Bir daireye giderim, 20 senedir o işi yapar. İşimi yapacağına yokuşa sürer.
“TOPAL ÖRDEK”
Soru: KKTC’nin ilk hükümetinde yer aldığınızı biliyoruz. O günler nasıldı?
Kurucu Meclis kurulduktan sonra Denktaş bana “Kimi başbakan yapalım?” diye sordu. “Ben ve benim gibileri hariç tut” dedim. “Niçin?” deyince “sivri isimleriz” dedim ve kolay diyalog kuran, yumuşak huylu Nejat Konuk’u önerdim. O da beni kabineye koydu. “Topal ördek gibi bakanlık koltuğuna oturamam” diyerek reddettim. “Meclis’te kalacağım” dedim. Israr edince Denktaş’a gidip kararı yineledim. O da “Meclis’te bırakırsa seni, kendisini bombardımana tutacağın için kabinede yer verdi sana. Geçici bir dönemdir. Israr etme kabul et” dedi. Kabul ettim. Bana hangi bakanlığı istediğimi sordular. Ben de arkadaşlar seçsinler, en son kalanı ben alırım dedi. Ve böylece hukukçu olan bana Ticaret ve Sanayi Bakanlığı kaldı. Ticareti, sanayiyi benden iyi bilen insanlar var, niye almadılar bu bakanlığı diye sorunca yanıt yine Denktaş’tan geldi: “Kimse tüccarla kavga etmek istemez, bu nedenle kabul etmediler.” Ve böylece ben de kabinede yer aldım. Bakan olduktan bir yıl sonra da istifa edip, ayrıldım.
“ANLAŞMA EMPOZE ETMEYE ÇALIŞTILAR”
Soru: Neden istifa ettiniz?
Ticaret ve Sanayi Bakanı olarak Türkiye’ye gidip, her yıl yapılan iş birliği protokolünü imzalamam gerekti. İlk defa gidiyorum diye yanıma 1-2 tane de bakan verilir. Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Abdullah Tenekeci’yle toplantıya girdik. “Bu iş rutin bir şeydir. Her yıl yapılır. Bir şey hazırladık” deyip imzalamam için önüme bir kağıt koydular. “Bizi protokolü müzakereye çağırdınız, şimdi okumadan imzalamamı istiyorsunuz” diyerek karşı çıktım ve madde madde okumaya başladım. Bazı maddelere onay verirken, bazılarına karşı çıktım. Karşı çıktıklarım arasında bir madde vardı ki, iki devletten birinde belli bir konuda büyük bir yatırım varsa, diğer devlet o yatırımı yapmaz deniliyordu. Tenekeci’ye “Biz küçük bir devletiz ve büyüğe karşı büyüğü korumamız lazım. Siz küçüğe karşı büyüğü koruyucu bir ifade kullandınız burada. Mesela Türkiye’de Coca Cola varsa, Ramiz Manyera Bel-Cola’yı büyütemeyecek. Bunu kabul edemem” dedim.
“KAFA TUTTUM İMZA ATMADIM”
Bu karşı çıkışımdan dolayı bozulan Tenekeci toplantının sonuna doğru “Amerikalı ve İngilizlerle anlaşan bizler, sizinle anlaşamayacak mıyız?” diye sorunca, “Onlarla anlaşıyorsunuz ancak önce müzakere yapıyorsunuz. Bana ise önceden hazırladığınız bir metin empoze etmeye çalışıyorsunuz. İkisi farklıdır” dedim. Bir neticeye varamayacağız diyerek toplantıyı bitirdi. Otele döndükten birkaç saat sonra Tenekeci’nin danışmanı geldi ve ben ayrıldıktan sonra tamamlanan anlaşmaya benimle birlikte gelen bakanların imza attığını söyledi. Hatta benden de anlaşmaya imza atmam istendi. Ben reddettim. Adaya geldikten sonra konu Bakanlar Kurulu’na geldi. Yürürlüğe girmesi için Bakanlar Kurulu’nda oy birliğiyle kabul edilmesi lazımdı. Ben yine onay vermedim. Dosya rafa kalktı. Şiddetli bir grip geçirip katılmadığım bir Bakanlar Kurulu toplantısında o anlaşma onaylandı. Oy birliği olmadan. Ben de “Koltuk için değil hizmet için buradayım” deyip istifamı sundum…
Bazı çevreler, “Türkiye söyler, biz de yaparız” diyor. Ben buna katılmam. Türkiye’nin devlet olarak ben emredeceğim, Kıbrıslılar da yapacak diye bir politikası yoktur. Ben kafa tuttum, imza atmadım. Benim arkadaşlarım da kafa tutup, imza atmasaydı, değişecekti.
“TÜRKİYE SÖYLER BİZ YAPARIZ ZİHNİYETİ”
Soru: Türkiye ile ilişkiler daha sağlıklı olabilir mi diyorsunuz?
Yani Türkiye bizden haklı bir şey istediğinde tabi ki evet diyeceğiz. Ama yanlış bir şey görüp, ona karşı çıkmak, Türkiye düşmanlığı değil ki… Eğer bizim siyasilerimiz ve kamu görevlilerimiz, Türkiye’nin şu ya da bu görevlisinden gelen taleplerin haklı olanlarına evet, haksız olanlarına hayır dese bu durum olmazdı. Türkiye söyler biz yaparız zihniyetinin esas kabahatlisi biziz.
Ne demek istediğimi, yine bir deneyimimi paylaşarak açıklayım. Kurucu meclis henüz oluşmadan önce başkanlığını yaptığım hukuk komitesine Türkiye Büyükelçiliği personelinin gümrüksüz araba almasına imkan sunan bir tasarı geldi. Elçilik her personele 2 veya 3 adet gümrüksüz araba alınmasına imkanı sunulmasını istiyordu. Hükümet araba sayısını bir eksilterek hazırladı. Hukuk Komitesi’nden geçti, kanunlaştı. Büyükelçilik taleplerinin aynen kabul edilmemesinden rahatsız olunca, hükümet, hukuk komitesi yaptı diyerek beni işaret etti. Elçi aradı beni ve rahatsızlığını dile getirdi; “40 yılda bir şey istedik yapmadınız” dedi. Ağır bazı laflar söyledi bana. Öfkelendim ve telefonu yüzüne kapattım. Daha sonra bir mektup yazdım kendisine ve tasarının hükümetten geldiği gibi geçtiğini belirttim. Ayrıca telefonda bana yaptığı hakaretten duyduğum rahatsızlığı söyleyip, özür dilemesini istedim. Aksi takdirde Ankara’ya şikayet edeceğini belirttim. Ertesi gün beni arayıp, özür diledi…
“YÜZÜNE TELEFON KAPATTIM”
Ticaret ve Sanayi Bakanı olduğum zaman da benzeri bir şey yaşadım. O zaman muazzam portakal ihracatı yapıyorduk. Dolandırıcılığı engellemek için firmalara devlet kota verir, onlar ihracat yapardı. Türkiye’nin bir ticaret ataşesi beni arayıp, şu firmaya niye kota vermediniz diye sordu. “Seni ne alakadar eder. Bu işe karışmak senin haddine değil. Bir kere daha beni aramayın. Beni ararsa ancak elçi arayabilir sen değil” deyip telefonu yüzüne kapattım.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.