DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 20696203,92%
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

TMT Komutanlarından Türkmen’in anıları (2)  “Kumsal’da üç arkadaşımızı şehit verdik”
  • Kıbrıs Volkan
  • Güncel
  • TMT Komutanlarından Türkmen’in anıları (2) “Kumsal’da üç arkadaşımızı şehit verdik”

TMT Komutanlarından Türkmen’in anıları (2) “Kumsal’da üç arkadaşımızı şehit verdik”

ABONE OL
24 Kasım 2020 10:19
TMT Komutanlarından Türkmen’in anıları (2)  “Kumsal’da üç arkadaşımızı şehit verdik”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

NACAK GAZETESİ- Kumsal bölgesindeki un fabrikasının üzerindeki Rum mevzisini susturmak için taarruz yapacaktık. Ben, Yılmaz Bora, şehit Tuncer Hasan, şehit Aziz Rüstem ve Muhip bunun için görevlendirildik.

Görev; gidip oradaki silahlı Rumları susturmak, etkisiz hale getirmekti. Lefkoşa Ortaköy bağlantısını kestikleri için o mevziinin etkisiz hale getirilmesi gerekirdi. Yola çıktı. Birden otomatik bir silah sesi çıktı.

Ben ağzımdan vuruldum. Üç dişim kırıldı. Kurşun dik geldiği için çakılıp ağzımda kaldı. Yılmaz Bora da elindeki sten sayesinde kurtuldu. Stene vuran kurşunlar sekti ve parmağı ile omuzundan vuruldu.

1963 Kanlı Noel saldırılarında Rumlar çok büyük bir güçle Kumsal bölgesine saldırdılar. Lefkoşa’nın Türk bölgesinin Ortaköy ve Gönyeli bağlantısını kesmek ve Türk bölgelerini ateş altına alabilmek için un fabrikası üzerine mevzi kurdular.
Kumsal bölgesindeki un fabrikası üzerindeki Rum mevzisini susturmak için taarruz yapacaktık. Ben, Yılmaz Bora, şehit Tuncer Hasan, şehit Aziz Rüstem ve Muhip bunun için görevlendirildik. Görev gidip oradaki silahlı Rumları susturmak, etkisiz hale getirmekti. Lefkoşa Ortaköy bağlantısını kestikleri için o mevziinin etkisiz hale getirilmesi gerekirdi. Bu aslında imkansız bir görevdi. Binanın etrafında iki metrelik duvar vardı ve bina da 8 katlı bir binaydı. Bizi karargahın bulunduğu Şemsi Bey’in apartmanına çağırdılar. Görevi bize orada verdiler. Bir arkadaşın arabasına bindik ve bizi bugünkü Şehit Tuncer İlkokulu’nun önünde indirdi. Oradan yaya olarak devam ettik. Efruz’un evlerinin bulunduğu yere geldiğimizde evlerin bir sırası bitmiş, diğer sırasının da inşası devam etmekteydi. Son iki evin bulunduğu yere yaklaştığımızda ekibin önünde bölgeyi bildiği için rahmetli Aziz gidiyordu. Biz de tek sıra halinde arkadan ilerliyorduk.
ÜÇ ARKADAŞIMIZI ŞEHİT VERDİK
Oraya geldiğimizde birden otomatik bir silah sesi çıktı ve olan oldu. Orada 3 arkadaşımızı şehit verdik. Ben ağzımdan vuruldum. Üç dişim kırıldı. Kurşun dik geldiği için çakılıp ağzımda kaldı. Yılmaz Bora da elindeki sten sayesinde kurtuldu. Stene vuran kurşunlar sekti ve parmağı ile omuzundan vuruldu. Ben ve Yılmaz Bora yaralı diğer üç arkadaşımız ise şehit olmuştu. Hemen karargaha gidip sancaktara durum raporu verdik.
BABAM BENİ TANIYAMADI
Şemsi Kazım Apartmanı’nın hemen yanında babamlar kalıyordu. Babam da o sırada evden çıkmış Şemsi Bey’e ne olup bittiğini sormak için apartmana doğru gidiyordu. Ben ağzımdan vurulduğum için yüzüm şişmiş tanınmayacak bir haldeydim. Babam bizi görünce “Ne oldu oğul, sen de mi vuruldun” diye sordu. Ama “oğul” derken beni tanımamıştı. Ben de ona “Evet baba” dedim. Ama beni tanımadı. Eve gittiğinde anneme “Birini gördüm vurulmuş, bizim Vural’a benziyordu” demiş. Annem de ona, “Ne arar bizim Vural onların içerisinde” demiş.
TÜRKİYE’YE GİDİŞ
Karargahtan sonra hastaneye gittik. Orada doktorlar müdahalelerini yaptılar. Sonra bizim Türkiye’ye gönderilmemiz gerektiği söylendi. Türkiye’ye gitmemizi gerektirecek bir durum yoktu ama bize Türkiye’ye gitmemizin bir görev gereği olduğu söylendi. Doktor Kaya Bekiroğlu Türkiye’ye ağzı dili laf yapan birilerinin gidip orada Kıbrıs’ta olup bitenleri anlatması gerektiğini söyledi. Bunu benim ve Yılmaz Bora’nın iyi bir şekilde yapacak kişiler olduğumuzu belirtti. Bana belimden vurulduğumu ve belimi alçı içine alacaklarını söylediler. Bu arada sarı zarflar hazırlanmıştı. Bu sarı zarflar alçıların içerisine konuldu. Sarı zarfların her biri Türkiye’de bir gazeteye verilecek şekilde hazırlanmıştı. İçinde Kumsal baskını ve o günlerde Kıbrıs Türkü’nün yaşadıklarını belgeleyen haber ve fotoğraflar vardı. Ankara’dan gelen Türk uçağına bizi koydular. Ben öyle bir sarılmıştım ki kımıldanamıyordum. Uçakta bir binbaşı ve hemşire vardı. Ankara’ya yaklaşınca ben kalktım. Uçaktakilere durumu anlattım. Hemen alçılar açıldı ve içinden zarflar çıkarıldı. Bizi orada Ankara Hastanesi’ne götürdüler. İSMET İNÖNÜ
Ankara Hastanesi’nin önünde Kıbrıs’tan yaralılar gelecek diye müthiş bir kalabalık toplanmıştı. Bizi hastaneye götürüp yatırdılar. İnönü ziyarete geldi. Bizimle beraber giden bir başka arkadaş daha vardı. O arkadaş İnönü’yü görünce, “Sayın İnönü eğer senin damarında zerre kadar Türk kanı varsa Kıbrıs’a müdahale edersin” dedi.
İnönü döndü bu arkadaşa ve “Merak etme, merak etme gün gelecek o da olacak” dedi. O şekilde oldu.
Ankara’dan dönüşümüzde Doktor’un yanında irtibat subayı olanak Meysi bizi aldı otobüse koydu ve bizim bölgeye bizi geçirdi. Bir uçak dolusu öğrenci ile birlikte gelmiştik. Sivil bir uçakla gelmiştik.

1974’E KADAR

1974’e kadar eğitim yapılır, nöbet tutulurdu. Herkes mücahitti. O dönemde öğrencilerin müthiş katkısı oldu. 15 artı idi yaşları ve Lefkoşa dışında lise olmadığı için de liseye gelen çocuklar bir bölükte mücahit olurdu ve çocuk oldukları halde ciddi görevler yaparlardı. Bir öğleden sonra nöbete girerlerdi, okul yoktu öğleden sonra, bir de ya akşamüzeri ya da sabaha karşı nöbete koyardık kendilerini uykularını alsınlar diye. Yani bu çocuklar günde 4 saat nöbet tutarlardı. Benim takımda bulunan öğrencilerin çoğu Akıncılar köyünden idiler. Onları bizim bölüğe gönderirlerdi. Ben daha sonra 77’nci bölüğe bölük komutanı olarak atandım. (SON)

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.