DOLAR 32,3717 0.16%
EURO 34,9790 -0.28%
ALTIN 2.324,300,22
BITCOIN %
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Üç Günde İdam Kararı (2)  Darağacında bir lider

Üç Günde İdam Kararı (2) Darağacında bir lider

ABONE OL
04 Temmuz 2018 19:35
Üç Günde İdam Kararı (2)  Darağacında bir lider
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İngiliz ajanları ve işbirlikçilerinin ihbarı sonucunda , İngiliz Sömürge Yönetimi’ne karşı organize edilen  silahlı ayaklanma girişimi başarısızlıkla sonuçlanırken, “Türkiye İle Birleşme” örgütünü lideri Dr. Hüseyin Behiç, Dr. Esat ve Hasan Karabardak, 26 Nisan 1919 tarihinde  tutuklanarak Girne Kalesi’nin zindanlarına hapsedilir.

İngiliz Sömürge Müsteşarı  ve Yüksek Komiser vekili Stevenson,  İngiltere Sömürgeler Bakanlığı’na gönderdiği  6 Mayıs 1919 tarihli gizli raporda “rahatsızlık yaratan semptomların ortadan kaldırıldığını” belirtirken, Daha önceki gizli raporlarında   Dr. Behiç, Dr. Esat ve Karabardak hakkında şu bilgileri vermişti;

“Türkiye İle Birleşme Örgütü son zamanlarda çok faal olmaya başladı. Dr. Behiç köyleri dolaşarak ateşli ve kışkırtıcı konuşmalar yapmakta, tartışmalara neden olmaktadır. Dr. Esat, bir bakıma haşin bir insandır. Eski Başvezir  Kamil Paşa’nın   damadı olmakla birlikte Genç Türklerdendir ve  ihtilal taraftarıdır.  Halkın sertlik  yanlısı, katı ve disiplinsiz bir bölümünü oluşturan kasaplarla hamalların lideri olan ve  kararlılığı ile tanınan Hasan Karabardak da Dr. Behiç ile Dr. Esat’ın başlattığı bu hareketi desteklemektedir.”

Dr. Esat, Girne Kalesi’nde 9 ay tutuklu kaldıktan sonra  serbest bırakılır  ve Mersin’ gider. Daha sonra ise  Mustafa Kemal Paşa önderliğinde  Anadolu’da  yürütülen Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılır.

Girne Kalesi’nin zindanlarında  yıllarca hapis yatan  Dr. Behiç ile Karabardak ise Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra serbest bırakılır. Ama ne var ki, yapılan işkenceler, Girne Kalesi zindanlarının rutubeti, her ikisini de hasta etmiştir.

KARABARDAK’IN ÖLÜMÜ

Dr. Behiç ve Karabardak serbest bırakılmalarına rağmen, İngiliz Sömürge Yönetimi ile ajanlarının sürekli takibi altındadır. Yeni bir direniş  örgütlenmesinden  endişeye kapılan İngiliz Sömürge Yönetimi,  Dr. Behiç ile Karabardak’ı yok etmekte kararlıdır.  Bu doğrultuda, Karabardak, Tahtakala mahallesinde kahvede otururken  Rumların saldırısına uğrar ve yaralanır.  Rum doktorun  kasıtlı ve hatalı tedavisinden sonra da hayatını kaybeder. En güvenilir ve kararlı  dava arkadaşını kaybeden Dr. Behiç, yalnız ve savunmasız kalmıştır.

SIRADA  DR. BEHİÇ VAR

Kendisinden 14 yaş küçük olan Emine hanımla evli olan Dr. Behiç, İngiliz Sömürge Yönetimi’nin ana hedefidir. Evleri ise Lefkoşa’da  bugünkü Enver Eczanesi’nin arkasındaki iki katlı evdir.

Karabardak’ın ölümünden hemen sonra, İngiliz Sömürge Yönetimi’nin paralı işbirlikçiliğini yapan bazı kişiler ,  hazırlanan senaryonun gereği  olarak kahvehanelerde  Dr. Behiç’in eşi Emine hanım hakkında gerçek dışı çok çirkin  dedikodular yayarlar. Bu dedikodulara göre “Emine hanım genelevde çalışmakta ve kalçasında bir çift ben  bulunmaktadır.”

Bu çirkin dedikodular Dr. Behiç’in kulağına da gelir. Günlerce bu dedikodular karşısında   büyük sorunlar yaşayan Dr. Behiç için son yaklaşmaktadır.  Dr. Behiç’in kahvehanede halka konuştuğu sırada, yanına  yaklaşan “Rüstem” adındaki İngiliz işbirlikçisi,  yüksek sesle bağırmaya başlar;

“Ey ahali elimdeki bu yüzüğü bana Emine hanım vermiştir, benimle yatıp kalkmaktadır.”

İşte, bu provokasyon bardağı taşıran son damla oldu. “Rüstem” büyük bir hızla kahvehaneden ayrılırken,  Dr. Behiç de  büyük bir sinir ve öfke ,çerisinde evine gider. O sinir ve öfke içerisinde de eşi Emine hanımı  vurarak öldürür.  Tarih; 11 Mayıs 1924’tür.

Silah sesinin duyulması ile birlikte, ev İngiliz askerleri tarafından kuşatılır ve Dr. Behiç tutuklanır. Kısa süren bir yargılama sürecinden sonra  Dr. Behiç, 6 Haziran 1924 tarihinde  idama mahkum edilir.

İdam kararı Kıbrıs Türkleri arasında büyük bir tepkiyle karşılanır. İngiliz Vali Konağı önünde Dr. Behiç’in idam edilmemesi için günlerce gösteriler yapılmasına rağmen, Vali idam kararını onaylar ve Dr. Behiç 24 Haziran sabahı idam edilir.

BÜLENT FEVZİOĞLU

Araştırmacı-yazar Bğülent Fevzioğlu da yaşananları şöyle anlatır;

“Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz, Kıbrıs’ın da aralarında olduğu nice müstemleke ülkelerinde ‘Esir Kampları’ oluşturdu. Bu kamplardan biri de, varlığını hâlâ koruyan ve günümüzde ‘Gülseren Askeri Kampı’ olarak bilinen Mağusa’daki kamptı.

İngiliz; Çanakkale, Hicaz ve Kanal cephelerinden er, onbaşı ve çavuş rütbesi ile esir aldığı Osmanlı Savaş Esirleri’ni, o zamanki adıyla ‘Karağulos’ denilen bu kampta toplamış ve ilk esir kafilesini de 26 Ekim 1916 günü Mağusa limanına getirmişti.

Mağusa’daki Çanakkale Şehitliği, 1916 – 1920 yılları arasında bu esir kampında ya kötü yaşam koşullarına direnemeyip yenilen ya da kamptan kaçmaya çalışırken vurularak öldürülen ‘Osmanlı Savaş Esirleri’nden günümüze kalandır.

Adalı Türkler bu esirlerle çok yakından ilgilenmiş ve hatta onları ‘esaretlerinden’ kurtarmak için ‘gizli’ bir örgütlenmenin çabasında da bulunmuşlardır. Ancak bu ‘gizlilik’ çok fazla sürmez ve Lefkoşa’dan Dr. Hüseyin Behiç ile Hasan Karabardak, Mağusa’dan da Ali Hüseyin Babaliki tutuklanarak Girne Kalesi’nde hapsedilirler. İngiliz yönetimi, tutukladığı kişiler arasında en çok, Dr. Hüseyin Behiç Bey’in isminin altını çizer.

1887, Beyrut doğumlu olup Beyrut Fransız Tıbbiyesi’nden mezun olan Dr. Behiç, Müftü Raci Efendi’nin torunu Hasan Nesîb Bey’in de oğludur.

İşte İngiliz, dönemin önemli aydınlarından biri olan ve milliyetçi kimliği ile de dikkat çeken Dr. Hüseyin Behiç’i takip altına alır. Ol rivayet odur ki; İngiliz yönetimi, Dr. Behiç Bey’i ‘ortadan kaldırmanın’ ince – kılcal damarlarını aramaktadır ve aranan damar da onu, ‘zaaflarından’ yakalamakta bulunur.

Henüz, sekiz yıllık evliliği vardır ve ‘zevcesi’ (Eşi) de kendisinden 14 yaş küçüktür… Evliliğe başladıkları 1916 yılında Doktor Behiç 29, eşi Fatma Hanım ise 15 yaşında idi.

Bir açığının yakalanması için takip edilen ve araştırılan yalnızca Dr. Behiç değil, genç eşi Fatma Hanım da kimi gözlerin iz sürümü altındadır…

O yılların en önemli geleneklerinden biri, kadınların, haftanın belli bir gününde topluca hamama gitmeleridir. Ve Dr. Behiç’in ‘ortadan kaldırılması’ için aranan ‘açık’, Fatma Hanım’ın hamamda olduğu bir gün, kalçasında görülen bir çift siyah ‘ben’ ile yakalanır!

Şimdi sıra; öfkesini kontrol edememesi, hırçın yapısı ve aşırı kıskançlık zaafları ile bilinen Doktora, genç eşi Fatma Hanım’ın kalçasında görülen ‘ben’leri, duyurmaya gelmiştir…
Duyurulur da…

– Zevcen (eşin) seni aldatıyor!
– !!??
– Kalçasında da, bir çift siyah ben’i olduğu söylenmektedir…

Bu iftiraya başka bir iftira daha eklenir ve Fatma Hanım’ın gizlice ‘Umumhane’ye (Genelev) gittiği dedikodusu da türetilir. Öfkenin, hırçınlığın ve kıskançlığın doruğundadır doktor…
Zevcesinin kalçasında var olan o bir çift siyah ben, kendinden başkası tarafından da görülmüş ve biliniyorsa eğer, söylenenler doğrudur demek, aldatılıyor!…

Aldatılmıyorsa…
Ancak onu doğuran bir annenin ya da ‘nikâhlı’ eşinin görebileceği mahremiyetteki ‘ben’leri, kim nasıl ve nereden bilebilir ki?

Dellenmesi için böyle bir soru, yeter ve artar bile doktora…
Dellenen öfkesi, hırçınlığı ve kıskançlık krizi ile hızlıca koşar eve…

Doktor Behiç; Lefkoşa Sarayönü Meydanı’na (bugünkü Enver Eczanesi’nin hemen arkası) bakan iki katlı evlerinin merdivenlerini bir yangın alevi gibi tırmanarak, üst kattaki odasına sıçrar hemen.

Uzun menzilli silâhını alır, mermilerini namluya sürer ve daha merdiven basamaklarından aşağıya inmeden, ‘ne var ne oluyor?’ telaşında alt kat salon girişinden kendisini korku ve panikle izleyen Fatma Hanım’ın gövdesine peş peşe üç el ateş eder, bulunduğu noktadan…

16 Mayıs 1924 tarihli ‘Birlik’ gazetesi (özetle) şöyle yazar:

‘‘Çok geçmeden polisler olay yerine yetişti. Zorla kapı açılarak içeriye girildi. İçeriye girenler kapının yanında vurulmuş, hareketsiz, zavallı bir kadın vücudunun al kanlar içerisinde yerde yattığını gördüler. Bu, Doktorun eşi Fatma Hanım’dı.’’

Cinayet sonrası idamla yargılanan Dr. Behiç Bey, 6 Haziran 1924 günü ölüme mahkûm edilir, 24 Haziran sabahı saat sekizde de asılmak suretiyle hükmü, infaz edilir…

Emekli bir polis ve uzun yıllar basınımızda da güçlü kalemi ile yer alan Mustafa Doğrusöz, bu cinayetle ilgili olarak arşivlerimize bıraktığı ‘İngiliz Adaleti’ başlıklı yazısında, şöyle der:

‘‘İttihat ve Terakki’nin bu genç doktoru, sarsılmaz İngiliz adaleti’nin(!) pençesine düşmüş, cinayet anındaki ağır tahrik göz ardı edilmiş, uyduruk şahadetlere itibar edilerek, adada o dönemde üç tane doktordan biri olmasına karşın, seri bir şekilde yargılanmış ve öldürdüğü karısı daha kırklanmadan asılarak idam edilmiştir’’

‘‘Doktor Behiç, cesur ve milliyetçi bir kişiliğe sahipti. İngiliz’e ve onların işbirlikçilerine karşıydı’’ diyen Doğrusöz, cinayet tanıklarıyla ilgili olarak da şu ayrıntılara vurgu yapar:

‘‘Tanıklardan biri, Doktorun en sevdiği kişilerin başında gelen kayınbiraderi Mehmet Bey, diğeri hizmetkâr Rifat, bir diğeri ise hizmetçisi Emine idi.

Mehmet Bey, Majestelerine olan bağlılığının ödülünü Girne’ye Kaza Komiseri atanmakla aldı. Yıllarca içindeki vicdani rahatsızlıkla yaşadı ve alkolün esiri olarak göçüp gitti…

Diğer tanıklardan Rifat, efendisinin yakını kadar şanslı çıkmadı. Bir akşam faili meçhul bir cinayete kurban gitti…

Hizmetçi Emine hakkında ise kimse bir şey öğrenemedi.’’

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.