DOLAR 32,5853 0.3%
EURO 35,0518 0.21%
ALTIN 2.458,590,93
BITCOIN %
Lefkoşa
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Vuruşkan’ın  “KIBRIS” raporu…  Rum’un hedefi Enosis

Vuruşkan’ın “KIBRIS” raporu… Rum’un hedefi Enosis

ABONE OL
19 Şubat 2018 12:46
Vuruşkan’ın  “KIBRIS” raporu…  Rum’un hedefi Enosis
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Vuruşkan: Türk düşmanlığı ile tutuşmuş Yunanistan’la Kıbrıs Rumları adanın tümünü Yunanistan’a katmak azim ve kararında olduklarını hiç bir zaman saklamadıkları gibi, bu hedefi tutmak için askerî, siyasal, ekonomik ve sosyal alanlarda gayet açık ve etkili tedbirleri öteden beri aldılar ve alıyorlar

Kıbrıs davamızda karşımızda yer alan «Megali İdea» ile Türk düşmanlığı ile tutuşmuş Yunanistan’la Kıbrıs Rumları adanın tümünü Yunanistan’a katmak azim ve kararında olduklarını hiç bir zaman saklamadıkları gibi, bu hedefi tutmak için askerî, siyasal, ekonomik ve sosyal alanlarda gayet açık ve etkili tedbirleri öteden beri aldılar ve alıyorlar. Türkiye ve Kıbrıs Türkleri olarak biz de onların bu emellerine ve davranışlarına tüm karşı çıkmış bulunuyoruz.
Şimdi bu eski davanın dördüncü yılını doldurmuş olan cemaatler arası açık savaş dönemini yaşamaktayız. Bu süre yer yer, zaman zaman çarpışmalı ve mütarekeli geçmiştir. Çarpışmalı da mütarekeli de olsa dönemin belirli gelişmeleri ve gerçek yüzü şöyle:
Yunanistan binlerce kişilik askerî gücüyle adayı fiilen işgal etmiştir!
Kıbrıs Rumlarının silâhlı gücü eski «çete» halinden çıkarılıp klâsik orduya çevrilmiştir.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum hükümeti adada askerî ve ekonomik duruma tamamen hakim olmuşlardır.
Dile kolay değil, Rum idaresi Kıbrıs Türklerini dört yıldan beri öldürmek, soymak, aç susuz bırakmak, işkenceye sokmak, hakaret etmek, insan haklarını ve özgürlüklerini dayanılmaz derecede kısmak yahut tüm kaldırmak gibi şerefsiz metotlarla ve insafsızca ezmektedir. Türk cemaatinin bu acıklı yaşantısına karşılık Rumlar hemen hemen normal ve refahlı yaşantılarını sürüp geliştirmektedirler. Sürüncemede kalan davanın daha da uzamasından yana pek o kadar korkuları yok gibidir. Ada çapında pek önemli yer tutamayan kapalı Türk bölgeleri dışında yolu, limanı, hava alanı, endüstrisi, ticareti ve enerji kaynaklarıyla ülkeye hakimdirler. Zaman Türkleri yıpratıyor, yanı Rumlardan yanadır.
Netice itibariyle düşman Kıbrıs’ta ısısı ve dozu gayet hassas ölçülerle verilen öyle bir savaş sürdürüyor ki, bu yıpratma ve oyalama savaşının amacı şu olsa gerek:
Bir sabah Türkiye uykusundan uyandığı zaman görsün ki, Kıbrıs Türkleri pes etmişler yahut davada taraf ve faktör olma niteliklerini yitirmiş perişan bir azınlık durumuna düşmüşlerdir. Ve Türkiye, kendisine davada taraf olma hakkı veren mesnetlerinden en güçlüsünü, yani Kıbrıs Türkleri faktörünü kaybederek boşlukta kalmıştır.
Kıbrıs davamızın yıllardır suyun yüzünde gerçeği bu iken, onun arzuladığımız şerefli ve adil sonucunu barış yoluyla, müzakere ve anlaşma yoluyla nasıl elde edebiliriz? Bizim düşüncemiz dava, barış yoluyla de Türkiye’nin çakı askeri müdahalesi yoluyla de adaletli ve şerefli bir sonuca götürülebilme niteliğini çoktan kaybetmiş durumdadır. Kanaatimizce çıkar yol, duruma yeni faktörler katarak, yeni metotlar kullanarak yeniden bir mücadeleye atılmak ve davanın savaş ve barış yollarıyla çözümlenme şekillerinden birinin seçimini düşmana bırakmaktır. Bu halde tarafımızdan duruma katılması gereken faktörler, adadaki askerî durumun Türk cemaatinden yana oynatılmasını hedef tutan çabaları ve tedbirleri kapsayacaktır.
Bu yoldaki dinamik ve cesur çalışmalarla bütün bölgelerde silâh ve insan sayısınca üstünlük elde edilemezse de savaş potansiyelinin «sayı» unsuru dışında kalan «inanç, cesaret, tahammül, üstün sevk ve idare kabiliyeti, duruma en uygun ve etkili savaş metotlarının seçimi yeteneğine ve eğitimine sahip olma v.s. gibi» unsurları üzerinde ağırlığımızı çok artırmak ve bu suretle genel askerî durumda denge, hatta yer ve zaman şartına bağlı üstünlük sağlamak, biz Türkler için «HAYAL HEDEF» sayılmamak gerektir.
Şimdiye kadar bu türlü çalışmalar yapılmadı mı?
Bu konuyu, bugün için mümkün olabildiği Ölçüde özetlemek için maziye dönelim.
1958 – 59 İKTİDARI DEVRİNDE
Eski iktidar yukardan beri ifade edilen düşüncelerden, o zamanki durumun ve o zamana kadar meydana gelmiş olaylar zincirinin meydana getirdiği çerçeve içine girebilenleri 1958 yılının ikinci yarısına doğru benimsemiş göründü. Kıbrıs Türklerini ve anavatanı bekleyen tehlikeyi sezdi ve bu düşüncelerin paralelindeki aktif fiili tedbirler üzerinde maalesef sonradan tavsatılan gayet olumlu ve etkili çalışmalar yaparak Kıbrıs Türklerini teşkilâtlandırıp silâhlandırdı ve eğitti. (Söz buraya gelince o unutulmaz günlerde görev almış bizim gibiler için, zamanın hükümetini bu tasarrufları bakımından takdir etmemek ve Özellikle, çalışmaları hükümet seviyesinde yöneten dışişleri bakanının dinamik, cesur, aşklı ve çok verimli icraatını heyecanla anmamak elden gelmez.)
1958 – 59’ların iktidarı davanın çözümü yolundaki siyasi faaliyetlerini, bir taraftan da Kıbrıs Türklerini askerî manada güçlendirerek desteklemeyi ihmal etmedi. Hatta bu yöndeki çalışmalarını yoğunluğuna bakıp denebilir ki, meselenin çözümü istikametindeki gidişinde, davayı doğrudan doğruya Kıbrıs’ta Türk mücahitlerinin silâhlarıyla kazanmayı da, mecburiyet halinde kullanılacak bir «YEDEK PLAN» olarak siyasî hareketlerinin paralelinde götürmüştür.
Bu iktidarın Kıbrıs’taki askerî faaliyetlerinin ilk hedefi, Türk cemaatinin muhtemel ve ciddî Rum saldırılarına karşı kendini koruyabilecek derecede güçlendirilmesi idi.
Ve Cumhuriyetin kuruluşundan önce bu hedefe varılmış sayılabilirdi, ikinci plân daha ileri hedefleri ön görüyordu ki, zorunluluk halinde başvurulacak «DÜĞÜMÜ KILIÇLA ÇÖZME» fikir ve çaresi bu plânın gerekçesini teşkil eder.
Ne çare ki, Cumhuriyet kurulduktan sonra, Aralık 1963 çarpışmalarından bir süre önceye kadar bu plânlara devam ve itibar edilmedikten başka türlü sebep ve hatalar, keyfi ve sorumsuz davranışlarla teşkilât da, onun sadık ve seçkin elemanları da yıpratılmış, ikmal faaliyetleri de «kesilmek» derecesinde azaltılmıştır.
RAUF DENKTAŞ VE ARKADAŞLARI
Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rumlarının bilenen uzlaşmaz tutumları sebebiyle davanın ancak silâhlı mücadele ile haklı bir sonunca götürülebileceğine inanmış ve inanmamış insanlar Kıbrıs’ta da Türkiye’de de vardı, elbet şimdi de var.
«İnanmış» Kıbrıslıların bayraktarlığını öteden beri Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş yapmaktadır. Ve bunun için de yıllardır anavatanında bir sürgün yaşantısına mahkûm edilmiş bulunuyor.
Rauf Denktaş ve başta Dr. Burhan Nalbantoğlu olmak üzere değerli arkadaşları, bu tip bir mücadelede siyasî liderlerin ve politikacıların askerî şeflere yapmaları gereken yardımı, düşünülebilecek en üstün seviyede, en etkili şekilde ve gözleri yaşartacak bir inanç ve içtenlik atmosferi içinde yaptıktan başka askerî faaliyetlere de bizzat katılmak suretiyle «gerçek yurtsever ve dava adamı politikacı» örneğini vermişlerdir.
Bu çilekeş insanların 1960 sonundan itibaren bir kâbuslu devre de yaşadıklarını Türkiye’de bilmem kaç kişi bilir. Onlar kontrolsüz, sorum duygusundan yoksun Türkiyeli bir kadro tarafından uygulanan hakaretli ve canlarına bile kastetmeyi düşünmüş bir terör rejimi altında inledikleri günlerde bile yine görevde veya göreve hazır durumda kalmak suretiyle davaya ne kadar sağlam bir inançla bağlı olduklarını ispatlamışlardır.
Bu gün bu yaprakları açmaktan maksadımız, silâh arkadaşlarımıza karşı kadirbilir bir jestte bulunmaktan ziyade, Aralık 1963 çarpışmalarından bir süre önce mevcut olan Teşkilâtın ve onun değerli elemanlarının yıpratılmasına yol açan kötü tutumlardan bir örnek vermektir.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.