Medyamızdaki işkembeden atan, boşa rüzgar yapan bazı yazarların ve sosyal medyadaki ÇAKMA uzmanların yazdıklarına bakınca yarın TSK’yı hemen savaşa gönderiyoruz gibi algılanabilir.
Fakat Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yapılan anlaşma ve tezkerede “Asker eğitimi ve Türkiye’nin Libya’da menfaatlerine yönelik saldırıları bertaraf etmek” yani caydırıcı barış gücü gerekçesi var. Yani alenen savaşa girmiyoruz.
Libya tezkeresi, Türkiye’nin güvenliğiyle ve bağımsızlığıyla ilgili zorunlu bir adımdır. Emperyalistlerin Akdeniz üzerinden Türkiye’yi kuşatmalarına karşı bir yarma harekâtıdır. Her an darbeci Hafter tehlikesi mevcutken, Libya’nın bölünmesi ve deniz yetki alanlarının geçersizliği tehlikesine ve riskine dikkat etmek gerek.
Türkiye’nin bağımsızlığı dik duruşundan geçmektedir. Libya anlaşması bizim için Doğu Akdeniz’de MAVİ VATAN’da var oluşumuzdur. Libya’da yanlış hamle/hareket yapılmadı.
Küresel güçlere karşı biz bu anlaşmanın arkasındayız ve ne yapılması gerekiyorsa MEŞRU hükümetle yapacağız.
Baştan söyleyim; Dananın kuyruğu 8 Ocak’ta Türk Akımı Projesi açılışı için Türkiye’ye gelecek olan Putin ile görüşmeden sonra kopacak. Zira Türkiye bu tezkereyi tam Putin geldiği gün gündem yapmak, Putin’e karşı Libya pazarlığı yapmak için 7-8 Ocak’ta çıkaracaktı. Tıpkı İdlib için 2018 Eylül’ünde Soçi’de Putin ile anlaşan Türkiye, Libya için yeniden Putin ile ateşkes anlaşması yapıp, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yapılan anlaşmanın meşruluğunu koruma hedefinde…
Libya’ya asker gönderme tezkeresi neden 8 Ocak’ta değil de alelacele 2 Ocak’ta çıkarıldı?
Cevabı basit aslında; “Cin Şişeden Çıktı”
Artık Doğu Akdeniz’de dönülmez bir yoldayız. Basitçe izah edeyim; Libya’da iki hükümet var.
Birisi Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti, diğeri Tobruk merkezli Libya Temsilciler Meclisi.
Yani Libya tek Libya değil, siyasi, demografik, ekonomik ve de destekçiler yönünden iki ayrı Libya var.
Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti; BM, İngiltere, bazı AB ülkeleri, Türkiye, Katar ve birçok üye ülke tarafından destekleniyor.
Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi ise Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa tarafından destek görüyor. Meclis ve Libya Ulusal Ordusu Türkiye karşıtı General Hafter’in darbesi sonrası kuruldu.
LİBYA’DAKİ ASKERİ GÜÇLER
UMH’ye bağlı güçler: Düzensiz birçok grubun çatısını oluşturduğu birlikler Ulusal Mutabakat Hükümeti için savaşıyor.
Libya Ulusal Ordusu: General Hafter’a bağlı ordu, Libya’da düzenli ordu kapasitesiyle sahada boy gösterse de bünyesinde birçok yabancı savaşçı yer alıyor.
Misrata Tugayları: 17 binden fazla savaşçıya sahip. 2014’te Zintan Tugaylarını yenilgiye uğratmalarıyla birlikte IŞİD’i Sirte’den temizleyen güç olarak biliniyor.
Zintan Güçleri: İçerisinde bazı bölünmeler yaşayan kuvvetlerin belli bir çoğunluğu UHM’yi desteklerken, Hafter yönetimiyle hareket eden bir kesimi de içerisinde barındırıyor.
Kaddafi’ye NATO müdahalesi sonrası 2011’den itibaren ülke kan gölüne döndü. İç savaş çıktı. Yabancı güçler için müdahale alanı ortaya çıktı. Hatta IŞİD, Müslüman Kardeşler gibi örgütler için nefes alanı oldu.
Bunun üzerine 2011 yılında Birleşmiş Milletler bu iç savaşı son vermek adına 16 Eylül’de 2011 sayılı Güvenlik Konseyi kararı alarak, Libya’da savaşan tüm gruplara silah ambargosu uyguladı. Fakat Libya’da iç savaş bir türlü bitmedi. Savaşan taraflar silah bulmaktan vazgeçmedi. Üstüne üstlük petrol ve altın gibi varlıklar diğer ülkelerin iştahlarını kabarttı. Araplar ise İHVAN yani Müslüman Kardeşler’den çekindi.
İHVAN, tüm Araplar için tehlikeli bir örgüttü. Mısır’da Sisi, İhvancı Mursi’yi darbe ile devirmiş, başta Suudlar olmak üzere Körfez Ülkeleri ise Katar’da İHVAN’ın alanını daraltmıştı.
İHVAN’ın sahada olabileceği tek yer Libya’ydı. Ruslar ise Kaddafi dönemi anlaşmaların devamını istiyordu.
İtalya ise bu iç savaş devam ederse milyonlarca Libyalı mülteci olarak İtalya’ya Avrupa’ya gelecekti bundan çekiniyordu.
ABD ise sütten ağızı yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyordu.
Zira 2012 Eylül’ünde ABD’nin Libya Büyükelçisi Chris Stevens ve 3 elçilik çalışanı konsolosluk baskınında yakılmak istenmiş ve boğularak öldürülmüştü. Bu aynı zamanda dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’un istifa nedeni olmuştu.
Fakat, ABD için Libya’da aktör bulmak zor değildi.
Bugün Libya Temsilciler Meclisi Komutanı General Hafter, Libya asıllı ABD vatandaşı ve 20 yıl ABD’de yaşadı. 2011’de ülkesine döndü. 2 yıl yargılandı ve siyasal İslamcı yapılara karşı duracağını açıkladı.
2014 yılında Libya’nın ikinci en büyük şehri Bingazi ve doğudaki bazı bölgeler, El Kaide ile bağlantılı Ensar el-Şeria ve bazı diğer İslamcı gruplar tarafından kuşatılmıştı.
General Hafter ise buraları kurtarmak adına harekete geçeceğini ilan etti. 2014’te Bingazi’deki İslamcı gruplara karşı “Onur Operasyonu”nu başlatan Hafter, 2015’te Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi tarafından “Libya Ulusal Ordusu”nun komutanı olarak atandı. Hafter öncülüğündeki güçler Şubat 2016’da Bingazi’yi geri aldı.
Böylece Libya’da iki ayrı hükümet varlığı ortaya çıktı; Trablus merkezli hükümete Müslüman Kardeşler, Tobruk Merkezli hükümete ise İHVAN karşıtı Araplar destek veriyordu.
Geçtimiz Nisan’a kadar resmen kabul etmesek de askeri yardımda bulunduk. Bu yardımlarımız BM tarafından da raporlandı.
Türkiye doğrudan Trablus hükümetine,Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün ise Tobruk Hükümetine askeri yardım yaptı.Üstelik BM ambargosuna rağmen.
Rusya ise özel savaş şirketi Wagner Group ile Tobruk Hükümeti’ne 1000’i aşkın paramiliter asker gönderdi.
Libya’da durum Kasım ayına girene kadar böyle devam etti.
Bununla birlikte İtalya- Fransa ve Almanya ise diplomatik çözümler bulmak için ara sıra toplandılar.
Fakat Libya Temsilciler Meclisi/General Hafter güçleri Libya Ulusal Mutabakatı Hükümeti’ne karşı harekete geçmesi Türkiye’yi kaygılandırdı. Eğer Ulusal Mutabakat Hükümeti kaybederse Akdeniz’de tek ama tek bir tane müttefik adayımız kalmayacaktı.
Kasım 2019’da temaslar hızlandı. Türkiye Doğu Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip ülkeydi ama tek bir iyi komşusu olmadığından Akdeniz’de meşru münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalamamıştı. Bunun için Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti son şanstı.
Yunanistan,GKRY ve İsrail 2020’de Doğu Akdeniz’de boru hattı projesine başlayacağını deklare edince, Türkiye acilen yeni bir çıkış yolu bulmak, bu projeye engel olma adına formüller geliştirdi.
İşte Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yapılan münhasır ekonomik bölge anlaşması bu yüzden önemliydi.
Türkiye 27 Kasım’da Dolmabahçe’de Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile acelece MEB anlaşması imzalayarak Akdeniz’i 2’ye hukuken bölme niyetindeydi. Tabi bunun için Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin ayakta kalması gerekiyordu. Libya UMH’de bu yüzden asker istedi.
Bunun üzerine Türkiye – Libya mutabakatına karşı Yunanistan, İsrail ve Mısır beraber hareket etmeye başladılar.
Geçtiğimiz hafta 2 Ocak’ta EastMed Boru Hattı Anlaşması’nı Atina’da imzalayacaklarını ilan ettiler.
Geçtiğimiz hafta Yunanistan’ın bu açıklama sonrası Türkiye’nin acil hamle yapması gerekiyordu; Libya’ya asker göndererek ben de masadayım demesi gibi. Fakat resmi davet gerekiyordu. Libya UMH hemen Türk askerini davet etti.
7-8 Ocak’ta TBMM’de tezkere çıkacaktı.
Fakat geçtiğimiz hafta EastMed Boru Hattı Anlaşması 2 Ocak’ta imzalanacak diye deklere edilmesi üzerine TBMM’yi acil toplayarak, tezkere tarihini öne çektik.
Yunanistan,GKRY ve İsrail 2 Ocak’ta Atina’da, Akdeniz’in güneydoğu açıklarında bulunan yataklardan Kıta Avrupası’na deniz altından gaz taşıyacak EastMed anlaşmasını imzaladılar.
Şimdi, Libya ile imzalanan MEB’i Türkiye korur ve uluslararası meşruluğunu sağlarsa, bahsi geçen EastMed Boru Hattı projesi boşa düşer. Zira Türkiye’nin MEB alanından geçmek zorunda!
Fakat sorun şu ki, artık Doğu Akdeniz, 27 Kasım öncesi gibi değil!
GÜNDEM
18 Kasım 2024SPOR
18 Kasım 2024GÜNDEM
18 Kasım 2024SPOR
18 Kasım 2024SPOR
18 Kasım 2024GÜNDEM
18 Kasım 2024GÜNDEM
18 Kasım 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.