Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgaz rezervleri bölgenin stratejik önemini artırmıştır. Bu durum gerek bölge aktörlerinin, gerekse bölge dışı aktörlerin Doğu Akdeniz’in taşıdığı potansiyelden faydalanmak için bölgeye yoğun ilgi göstermesine neden olmuştur.
Nitekim Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de Doğu Akdeniz’den daha fazla yararlanmak amacıyla burada münhasır ekonomik bölge belirlemek üzere harekete geçmiş ve münhasır ekonomik bölge olarak ilan ettiği alanda hidrokarbon kaynaklarını arama çalışmalarına başlamıştır.
Başta Fransa ve AB olmak üzere bölge dışı aktörlerce desteklenen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu faaliyetleri Türkiye’nin tepkisini çektiği gibi bölgedeki stratejik dengenin Türkiye’nin aleyhinde gelişmesine ve Türkiye’nin güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olmaktadır.
Girit Adası’nın çevresinde önemli miktarlarda doğalgazın bulunduğuna yönelik tahminler,Yunan yönetimini, Doğu Akdeniz’in potansiyel hidrokarbon kaynaklarından daha fazla yararlanma gayesine itmiştir. Bu bağlamda Yunan yönetimi, Meis, Girit ve Kerpa adalarını birleştiren hattı temel alarak başta Mısır olmak üzere bölge devletleri ile münhasır ekonomik bölge antlaşmaları yapmaya gayret göstermiştir.
DOĞU AKDENİZ- TÜRKİYE VE KKTC
1792 km ile Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip olan Türkiye bölgede 12 mil genişliğinde karasularına sahiptir.
Doğu Akdeniz’in yarı kapalı bir deniz olduğunu ve kıyıdaş devletlerin münhasır ekonomik bölgelerinin iç içe geçtiğini savunan Türkiye, bölgede münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesinin kıyıdaş ülkelerin bir araya gelip hakkaniyet ilkesi çerçevesinde anlaşması ile mümkün olacağı görüşündedir. Bunun yanı sıra GKRY’nin bölgede Kıbrıs’ın tek sahibi ve temsilcisi gibi hareket etmesini ve bu bağlamda diğer kıyıdaş devletlerle antlaşmalar imzalamasını kabul etmemekte ve GKRY’nin yaptığı antlaşmaları tanımamaktadır.
TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk halkının hakkını savunurken, Doğu Akdeniz’de zenginliklerin hakça paylaşımı konusunda Rum kesimi hariç, Yunanistan dahil herkesle iş birliği yapmaya hazır olduğunu ve egemenlik haklarından kesinlikle vazgeçmeyeceğini açıkladı.
Türkiye ve Libya’nın uluslararası alanda tanınan hükümeti, Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ile güvenlik ve askeri işbirliğinin genişletilmesine yönelik anlaşmalar imzaladı. Anlaşmalara Libya’nın doğusundaki hükümetin yanı sıra Yunanistan ve Mısır da tepki gösterdi. Türkiye-Libya deniz sınırı anlaşması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yaptığı ikinci deniz sınırı anlaşması oldu.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları sınırlandırması konusunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden (KKTC) sonra ikinci anlaşmasını Libya ile imzalaması Doğu Akdeniz’de izlediği politikalar bakımından önemli bir kazanım olarak öne çıkıyor.
Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında 27 Kasım’da “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası” ile iki ülkenin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının muhafazasını hedefleyen “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının” imzalandığı bildirildi.
TÜRKİYE-LİBYA ANLAŞMASI
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin dışında Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Libya, Yunanistan, KKTC ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi bulunuyor. Bu nedenle deniz yetki alanlarının sınırlandırılması büyük önem taşıyor.
Türkiye, bölgede uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının mücadelesini uzun yıllardır sürdürüyor. Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının 2000’li yılların başında keşfinden sonra Doğu Akdeniz’deki ülkeler bu konuda adım atmaya başladı ve deniz yetki alanlarını sınırlandırma konusu ön plana çıktı.
GKRY, Kıbrıs Türklerinin eşit haklarını hiçe sayarak ve Kıbrıs meselesi çözülmemiş olmasına rağmen 2003’te Mısır, 2007’de Lübnan, 2010’da da İsrail ile deniz sınırı anlaşmaları yapınca Türkiye ve KKTC bu anlaşmalara şiddetle itiraz etti. İtirazın sebeplerinden biri anlaşmanın Kıbrıs Türk tarafının eşit haklarını, diğeri ise Mısır ile yapılan anlaşmanın Türkiye’nin kıta sahanlığı haklarını ihlal etmesiydi. Türkiye, bölge ülkelerini bu anlaşmaları yapmamaları konusunda uyardı ancak Mısır ve İsrail, Rumlarla yaptıkları anlaşmaları onayladı. Lübnan ise İsrail ile arasında ihtilaflı bir alan oluşunca anlaşmayı onaylamadı.
Rum yönetimi, bölge ülkeleriyle görüşmelerinde Kıbrıs adasını bir “ana kara’’ gibi varsayarak eşit uzaklık ilkesine göre sınırlandırma anlaşmaları yaptı. Oysa kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırlandırmasında eşit uzaklık ilkesi bir kural olarak zikredilmiyor.
Uluslararası hukuktaki ve hatta BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ndeki temel kural “hakça paylaşım” ilkesi. Bu ilkeye göre, adalara ana karalara kıyasla daha az kıta sahanlığı/MEB alanı verilebiliyor. Hatta adalar tamamen çevrelenebiliyor. Bu noktada adaların büyüklüğü, cephe uzunlukları, konumu, ana karalardan ne kadar uzak oldukları gibi birçok faktör dikkate alınıyor.
Uluslararası mahkeme ve hakemlik kararlarında bu faktörler ayrıntılı olarak izah ediliyor ancak GKRY’nin bölge ülkeleri ile yaptığı anlaşmalarda “hakçalık ilkesi” hiçbir şekilde dikkate alınmamış gibi gözüküyor. Bu da başta Mısır olmak üzere İsrail ve Lübnan gibi ülkelerin önemli deniz yetki alanı kaybetmesine neden oluyor. Bu ülkeler Türkiye’nin dikkat çektiği hakça sınırlandırma ilkesine göre hareket etmiş olsaydı ülkelerine daha fazla deniz alanı kazandırabilirdi.
İstanbul’da iki ülkenin dışişleri bakanları tarafından imzalanan anlaşma, Güney Kıbrıs Rum yönetimi (GKRY) ve Yunanistan ikilisinin İsrail, Lübnan, Mısır, Ürdün gibi bölge ülkeleriyle üçlü iş birliği mekanizmaları kurma yoluyla veya “Doğu Akdeniz Gaz Forumu” gibi oluşumlarla Türkiye’yi Akdeniz’de dışlama ve yalnız bırakma politikalarına da hukuki ve siyasi açıdan güçlü bir yanıt niteliği taşıyor.
KKTC
12 mil karasularına ve 200 metre derinliğe veya işletilebilir derinliğe kadar olan bölgede kıtasahanlığına sahip olabileceğine ilişkin düzenlemeleri bulunan KKTC Doğu Akdeniz politikasını hakkaniyet ilkesi üzerine konumlandırmıştır. Bu ilke çerçevesinde KKTC, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesi için bölge devletlerinin bir araya gelerek hakkaniyet
ilkesi çerçevesinde paylaşım antlaşması imzalaması gerektiğini savunmaktadır. Bunun yanı sıra KKTC yönetimi, GKRY’nin adanın tek temsilcisiymiş gibi hareket etmesini ve bölge devletleri ile münhasır ekonomik bölge antlaşmaları imzalamasını kabul etmemekte ve yapılan antlaşmaları tanımamaktadır. Ayrıca KKTC, gerek Kıbrıs adası üzerindeki gerekse deniz alanlarındaki hidrokarbon kaynakları üzerinde GKRY ile eşit haklara sahip olduğunu belirtmekte ve bu görüş doğrultusunda GKRY ve petrol şirketlerinden %50 pay talep etmektedir.
KKTC’nin Doğu Akdeniz’e ilişkin attığı bir diğer adım da Türkiye ile münhasır ekonomik bölge antlaşması ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile petrol ve doğalgaz arama antlaşması imzalaması olmuştur. Bu antlaşma ile TPAO KKTC’ne ait deniz yetki alanlarında sondaj çalışmalarına başlamıştır.
GÜNDEM
20 Kasım 2024SPOR
20 Kasım 2024GÜNDEM
20 Kasım 2024SPOR
20 Kasım 2024SPOR
20 Kasım 2024GÜNDEM
20 Kasım 2024GÜNDEM
20 Kasım 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.